süleymaniye'de bayram sabahıArtarak gönlümün aydınlığı her saniye'de,
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de. Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi. Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan, Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir. Bir geliş var! ...Ne mübarek, ne garib âlem bu! ... Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu ... Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir; O seferlerle aşılmış nice yerlerdendir. Bu sukunette karıştıkça karanlıkla ışık, Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet kanşık; Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilâhi yapıya. Tanrının mabedi her bir tarafindan doluyor, Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı, Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı. En güzel mabedi olsun diye en son dinin, Budur öz şekli hayal ettiği mimarinin. Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi; Taşımış harcını gaazileri, serdârıyle, Taşı yenrniş nice bin işçisi, mimarıyle. Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne, Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne, Tâ ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları ... Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı. Ulu mabed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum; Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrurum; Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi; Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi, Senelerden beri rü'yâda görüp özlediğim, Cedlerin magfiret iklimine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlü bir, imanı bir, insan yığını; Görüyor varlığının bir yere toplandığını; Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes, Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakarâtın büyüyen velvelesi, Nice tuğlalarla karışmış nice bir at yelesi! ... Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri, Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr'i; Ne kadar saf idi sîmasî bu mü'min neferin! Kimdi ? Bânisi mi, mimarı mı ulvi eserin ? Tâ Malazgird ovasından yurüyen Türkoğlu, Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu, Yüzü dünyada yiğit yiizlerinin en güzeli, Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli; Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz, Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz; Vatanın hem yaşıyan varisi hem sâhibi o, Görünür halka bu günlerde teselli gibi o, Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde, Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri, Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri. Gökte top sesleri var, belli, derinden derine; Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine. Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı? Üsküdar'dan mi? Hisar'dan mı? Kavaklardan mı? Bursa'dan. Konya'dan, Izmir'den, uzaktan uzağa, Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa; Şimdi her merhaleden, tâ Beyazıd'dan, Van'dan, Aynı top sesleri bir bir geliyor her yandan. Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher ! Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer, Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını, Caldıran topları ardınca Mohaç toplarını. Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor ? Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor: Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan ... Arıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an; Belgrad'dan mı ? Budin, Egri ve Uyvar'dan mı? Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı ? Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor ? Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor ! ... Adalardan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi ? Hürr ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi Yeni doğmuş aya baktıklan yerden geliyor ? Ulu rnabedde karıştım vatamn birliğine, Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahi. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı. Yahya Kemal BEYATLI |