türkülerimiz ve biz [email protected] 07.08.2018
Türkülerimiz ...Türkülerimiz, bazen keyiflenince, bazen dertlenince, üzerimize gurbetin darlığı çökünce, hani içimizden geldiği gibi coşarız, hani bir türkü tuttururuz ya, işte dilimizdeki o nağmeler....
Türkülerimiz... Şairin dediği gibi ... “ Türkülerimiz, ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz.”
Ses dünyamız, Söz dünyamız, Ahenk dünyamız, Kültürümüzün gönül tahtı, Temiz, tertemiz, Türkçemizin tükenmez membaı.
Koşar telden tele, dökülür saza, Gâh Emrah olurum dert ile dolan,
Ben beni söylerim türkülerimde, Gâh bir Köroğlu’yum dağlarda kalan,
Özlem çağıl, çağıl, aşk yığın, yığın, Seyranî, Sümmanî, Karacaoğlan,
Ben beni söylerim türkülerimde. Ben beni söylerim türkülerimde.
Diyen ozanın dörtlüklerinde olduğu gibi, hep kendimizi söylemişiz türkülerle. Türkülerle yatmış, Türkü-lerle kalkmış, Türkülerle yunmuş, arınmışız. Hasılı insanımızın duygu ve düşüncelerinin, dile gelme aracı olmuş Türkülerimiz. Türk’ün sevinci, kederi, gönlünden diline vurmuş, Türkçe olmuş, dilinden sazına vurmuş, Türkü olmuş. Türkü, Türk'’ün gönül telidir. Türkü, Türk’ün özüdür, Türkü, Türk’ün ta kendisidir.
Bakın ustaların ustası Aşık Veysel ne diyor:
Bayramlarda düğünlerde, Yaylalarda, yataklarda, Su başında, sulaklarda,
Toplantıda, yığınlarda, Odalarda, otağlarda, Türk’üz, sesi kulaklarda,
Sıkılınca dar günlerde, Koyun gibi koytaklarda, Beşiklerde, beleklerde,
Türk’üz, Türkü çağırırız. Türk’üz, Türkü çağırırız. Türk’üz, Türkü çağırırız.
Türkülerde yumak yumak, Türk’ün sevdası, canlanır. Sevdalar ise çeşit çeşittir. Kimi gördüğü yay kaşlıya sevdalanmıştır. Kimi uğruna can verdiği toprağa sevdalanmıştır, bayrağa sevdalanmıştır. Sevdalar basamak basamaktır. En üstte ise sevdaların en yücesi Hâkk’ın sevdasıdır. Sevdalar merdiveninin yolcusuna ise Âşık denmiştir.
Türkülerin millet hayatında anlatılmaz bir yeri var. Onlar bizim boy aynamız, vakârımız, şah damarımızdır. Adımız, andımız, maksadımız, ağız tadımızdır. Yüzyıllardan beri, Altaylar’dan Tuna’ya uzanan nefesimizdir. Anadolu’dan Türkistan’a açılan ebem kuşağımızdır. Biz, Anadolu toprağını biraz da onlarla vatan yaptık. Dağımıza-bağımıza havamıza-suyumuza onlarla seslendik. Acımızı-sevincimizi onlarla duyurduk. Gidenlerimizi türkülerle uğurladık. Gelenlerimizi türkülerle kucakladık.
Türkülerimiz, İnsanımızın yaşama mücadelesinin dile ve tele yansımasını sağlayan bir aynadır. Onun içindir ki Anadolu insanı ... düğününü, kara gününü, kınasını, yakınmasını, mizahını, taşlamasını, kahramanlığını, aşkını, gurbetini, hatta sevgilisine sitemini dahi turnanın kanadında dile getirmeye çalışmış. Bülbül ve Gül efsaneleri işlemiş.
Milletimizin gönül bahçesinin gülleri olan Türkülerimiz, Aydın’da Zeybek, Toroslar’da Bozlak, Urfa’da Hoyrat, Karadeniz’de Horon, Erzurum’da Tatyan, Ankara’da Misket, Malatya’da Arguvan olmuş, dökülmüş yüreğimize. Yüreğimize dökülen Türküler, yar üstüne, gurbet üstüne, ayrılık üstüne, turna üstüne, gül üstüne, bülbül üstüne, saz üstüne. İş, bununla da kalmamış, coşkun akan Kızılırmak da, Fırat da türkülerde bulmuş kendini ve azarlanmış. Halkımız, Türkülerinde hem ağlamış, hem de gülmüş, dertlilere deva, çaresizlere çare olmaya çalışmış, oynamış, oynatmış, zılgıt çekmiş. Ama bunun yanında, engin olmanın faziletini anlatmaya çalışmıştır.
Ben, Milli değerlerimizin başında Türkçemizi görürüm. Onu kuvvetlendiren iki unsurda şiir ve türkülerdir. Sosyologlar, “Millet bir kültür birliğinden ibarettir.” Diyorsa ve bizim kültürümüzün çeşitli güzellikleri de binlerce türkümüze yayılmışsa, türkülerimizi yaşatanlar aynı zamanda vatan hizmeti de yapıyorlar demektir.
Dilinizden Türkü, Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.
.
Türkülerimiz... Şairin dediği gibi ... “ Türkülerimiz, ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz.”
Ses dünyamız, Söz dünyamız, Ahenk dünyamız, Kültürümüzün gönül tahtı, Temiz, tertemiz, Türkçemizin tükenmez membaı.
Koşar telden tele, dökülür saza, Gâh Emrah olurum dert ile dolan,
Ben beni söylerim türkülerimde, Gâh bir Köroğlu’yum dağlarda kalan,
Özlem çağıl, çağıl, aşk yığın, yığın, Seyranî, Sümmanî, Karacaoğlan,
Ben beni söylerim türkülerimde. Ben beni söylerim türkülerimde.
Diyen ozanın dörtlüklerinde olduğu gibi, hep kendimizi söylemişiz türkülerle. Türkülerle yatmış, Türkü-lerle kalkmış, Türkülerle yunmuş, arınmışız. Hasılı insanımızın duygu ve düşüncelerinin, dile gelme aracı olmuş Türkülerimiz. Türk’ün sevinci, kederi, gönlünden diline vurmuş, Türkçe olmuş, dilinden sazına vurmuş, Türkü olmuş. Türkü, Türk'’ün gönül telidir. Türkü, Türk’ün özüdür, Türkü, Türk’ün ta kendisidir.
Bakın ustaların ustası Aşık Veysel ne diyor:
Bayramlarda düğünlerde, Yaylalarda, yataklarda, Su başında, sulaklarda,
Toplantıda, yığınlarda, Odalarda, otağlarda, Türk’üz, sesi kulaklarda,
Sıkılınca dar günlerde, Koyun gibi koytaklarda, Beşiklerde, beleklerde,
Türk’üz, Türkü çağırırız. Türk’üz, Türkü çağırırız. Türk’üz, Türkü çağırırız.
Türkülerde yumak yumak, Türk’ün sevdası, canlanır. Sevdalar ise çeşit çeşittir. Kimi gördüğü yay kaşlıya sevdalanmıştır. Kimi uğruna can verdiği toprağa sevdalanmıştır, bayrağa sevdalanmıştır. Sevdalar basamak basamaktır. En üstte ise sevdaların en yücesi Hâkk’ın sevdasıdır. Sevdalar merdiveninin yolcusuna ise Âşık denmiştir.
Türkülerin millet hayatında anlatılmaz bir yeri var. Onlar bizim boy aynamız, vakârımız, şah damarımızdır. Adımız, andımız, maksadımız, ağız tadımızdır. Yüzyıllardan beri, Altaylar’dan Tuna’ya uzanan nefesimizdir. Anadolu’dan Türkistan’a açılan ebem kuşağımızdır. Biz, Anadolu toprağını biraz da onlarla vatan yaptık. Dağımıza-bağımıza havamıza-suyumuza onlarla seslendik. Acımızı-sevincimizi onlarla duyurduk. Gidenlerimizi türkülerle uğurladık. Gelenlerimizi türkülerle kucakladık.
Türkülerimiz, İnsanımızın yaşama mücadelesinin dile ve tele yansımasını sağlayan bir aynadır. Onun içindir ki Anadolu insanı ... düğününü, kara gününü, kınasını, yakınmasını, mizahını, taşlamasını, kahramanlığını, aşkını, gurbetini, hatta sevgilisine sitemini dahi turnanın kanadında dile getirmeye çalışmış. Bülbül ve Gül efsaneleri işlemiş.
Milletimizin gönül bahçesinin gülleri olan Türkülerimiz, Aydın’da Zeybek, Toroslar’da Bozlak, Urfa’da Hoyrat, Karadeniz’de Horon, Erzurum’da Tatyan, Ankara’da Misket, Malatya’da Arguvan olmuş, dökülmüş yüreğimize. Yüreğimize dökülen Türküler, yar üstüne, gurbet üstüne, ayrılık üstüne, turna üstüne, gül üstüne, bülbül üstüne, saz üstüne. İş, bununla da kalmamış, coşkun akan Kızılırmak da, Fırat da türkülerde bulmuş kendini ve azarlanmış. Halkımız, Türkülerinde hem ağlamış, hem de gülmüş, dertlilere deva, çaresizlere çare olmaya çalışmış, oynamış, oynatmış, zılgıt çekmiş. Ama bunun yanında, engin olmanın faziletini anlatmaya çalışmıştır.
Ben, Milli değerlerimizin başında Türkçemizi görürüm. Onu kuvvetlendiren iki unsurda şiir ve türkülerdir. Sosyologlar, “Millet bir kültür birliğinden ibarettir.” Diyorsa ve bizim kültürümüzün çeşitli güzellikleri de binlerce türkümüze yayılmışsa, türkülerimizi yaşatanlar aynı zamanda vatan hizmeti de yapıyorlar demektir.
Dilinizden Türkü, Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.
.