tevazu [email protected] 16/06/2015
Tabir caiz olursa alçakgönüllülük karşılığı olarak kullanılır. Bir zıddı kibirdir. Kibir, büyüklenme demektir. Yani kişinin kendisini olduğundan daha büyük kabul etmesi, böyle gösterme çabası içerisinde olmasıdır. Diğer biz zıddı ise küçültmedir. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken bir nokta var. O da şudur. Kibir kavramı çok yaygındır ancak kişinin kendisini küçültme olarak tanımlayacağı kavramlar o kadar yaygın değildir.
Yani tevazu, tam anlamıyla bir orta yoldur. Ne büyütmek, ne küçültmek. Yerli yerine oturtmak demektir. Bu öylesine bir dengedir ki, tam da insan için istenen, kabul edilebilir bir normdur. Bu niteleme, içinde haksızlığın olmadığı, ahlaksızlığın olmadığı, gösteriş, riya ve tereddüdün olmadığı bir nitelemedir. Böyle bir nitelemede adalet vardır, hakkaniyet vardır, samimiyet vardır, saflık vardır.
Özellikle bizim kültürümüzün ürettiği bir değerdir tevazu. Bu değer, önemli manevi önderlerimizin tamamında mutlaka karşılık bulmuş ve pratik levhalar haline dönüşmüştür.
Zamanımızda ise bu tür değerler erozyona uğradı, makamından kaydı, anlamsızlaştı. Şimdilerde bu tarz yerli yerinde davranışlar lüzumsuz olarak algılanır oldu. O gün bugündür de işler daha çözümsüz, insanlar daha güvensiz ve daha mutsuz oldular.
Kimse yerinden memnun değil, hakkına razı değil, paylaşımın adaletinden emin değil. Dolayısıyla sürekli alt-üst mücadele, ele geçirme, devirme çabası gündemdeki yerini her geçen gün pekiştiriyor.
Öyle inanıyorum ki, yeniden tevazu kelimesini hayatımıza egemen kılsak, şu anda içinden çıkamadığımız birçok sorunu çok rahatlıkla çözeriz. İnsanoğluna en büyük nefis mücadelesini yaşatır aslında tevazu. En azılı hasmımız olan nefsimizi ayaklar altına alarak, kendimizi hakir görmek ve benliğimizi sorgulayabilmek hiç de kolay değildir biz insanoğlu için.
Kibir hepimizin de bildiği üzere kendini başkalarından üstün görme olarak ifade edilse de günümüzde egoistlik, narsisizm gibi çeşitli formatlarda da karşımıza çıkmaktadır. İnsanları büyük yanlışlar içerisine düşüren ve sosyal ilişkilerimizi büyük ölçüde baltalayıp, samimiyetimizi de ortadan kaldıran insandaki bu benlik duygusunun ve enaniyetin, en etkili ilacı ise şüphesiz tevazudur. Alçak gönüllülük veya mahviyet olarak da dile getirdiğimiz, tevazu kuşkusuz insanoğluna yakışan en güzel haslettir. İnsanoğluna en büyük nefis mücadelesini yaşatır aslında tevazu. En azılı hasmımız olan nefsimizi ayaklar altına alarak, kendimizi hakir görmek ve benliğimizi sorgulayabilmek hiç de kolay değildir biz insanoğlu için.
Mütevazı kimse kendisiyle övünmeyen, başkalarını da küçük görmeyen gururunu ve benliğini öteleyerek geçebilen kimsedir. Tevazu, toplum içinde o kimseyi değersiz, sade ve sıradan biriymiş gibi gösterse de tam tersine insanı yücelten ve bir o kadar da yükseltip, değerli kılan bir hikmettir. İnsanoğlu büyüdükçe küçülür, küçüldükçe büyür, yücelir ve hakiki manada tevazunun hikmetine erişmiş olur. Mevlana’nın da teşbih ettiği gibi alçakgönüllülükte toprak gibi olmak, insanoğlu için gerçek manada tevazunun, alçak gönüllülüğün son noktasıdır.
Tevazu kâmil ve olgun bir insan olmanın en büyük alametidir. Tevazu gerektiğinde seviye farkı gözetmeden çocukla çocuk, ihtiyarla ihtiyar olabilmek ve yaratandan ötürü ayırım yapmaksızın, her yaratılanın değerli olduğunun bilincinde olabilmek ve insanlığa kulak verebilmektir.
Tevazu aslında kendimize tuttuğumuz bir aynadır. O ayna sayesinde kendimizi başkasının gözünden, görebilir, sorgulayabilir, eleştirebilir, hatayı önce kendimizde arama cesaretini gösterebiliriz.
Tevazu insana aynı zamanda hiçbir zaman hayat garantisinin olmadığını da hatırlatır. Bugün sahip olduklarımız, bin bir gayretle elde ettiğimiz makam ve mevki yarın elimizden kayıp gidebilir. Tevazu sayesinde, hayatta hiçbir şeyin teminat altında olmadığı zihnimizin bir kenarında daima yazılıdır.
Gerçek tevazu. Başa kakılmayan tevazu. Kendisiyle övünülmeyen tevazu
Yani tevazu, tam anlamıyla bir orta yoldur. Ne büyütmek, ne küçültmek. Yerli yerine oturtmak demektir. Bu öylesine bir dengedir ki, tam da insan için istenen, kabul edilebilir bir normdur. Bu niteleme, içinde haksızlığın olmadığı, ahlaksızlığın olmadığı, gösteriş, riya ve tereddüdün olmadığı bir nitelemedir. Böyle bir nitelemede adalet vardır, hakkaniyet vardır, samimiyet vardır, saflık vardır.
Özellikle bizim kültürümüzün ürettiği bir değerdir tevazu. Bu değer, önemli manevi önderlerimizin tamamında mutlaka karşılık bulmuş ve pratik levhalar haline dönüşmüştür.
Zamanımızda ise bu tür değerler erozyona uğradı, makamından kaydı, anlamsızlaştı. Şimdilerde bu tarz yerli yerinde davranışlar lüzumsuz olarak algılanır oldu. O gün bugündür de işler daha çözümsüz, insanlar daha güvensiz ve daha mutsuz oldular.
Kimse yerinden memnun değil, hakkına razı değil, paylaşımın adaletinden emin değil. Dolayısıyla sürekli alt-üst mücadele, ele geçirme, devirme çabası gündemdeki yerini her geçen gün pekiştiriyor.
Öyle inanıyorum ki, yeniden tevazu kelimesini hayatımıza egemen kılsak, şu anda içinden çıkamadığımız birçok sorunu çok rahatlıkla çözeriz. İnsanoğluna en büyük nefis mücadelesini yaşatır aslında tevazu. En azılı hasmımız olan nefsimizi ayaklar altına alarak, kendimizi hakir görmek ve benliğimizi sorgulayabilmek hiç de kolay değildir biz insanoğlu için.
Kibir hepimizin de bildiği üzere kendini başkalarından üstün görme olarak ifade edilse de günümüzde egoistlik, narsisizm gibi çeşitli formatlarda da karşımıza çıkmaktadır. İnsanları büyük yanlışlar içerisine düşüren ve sosyal ilişkilerimizi büyük ölçüde baltalayıp, samimiyetimizi de ortadan kaldıran insandaki bu benlik duygusunun ve enaniyetin, en etkili ilacı ise şüphesiz tevazudur. Alçak gönüllülük veya mahviyet olarak da dile getirdiğimiz, tevazu kuşkusuz insanoğluna yakışan en güzel haslettir. İnsanoğluna en büyük nefis mücadelesini yaşatır aslında tevazu. En azılı hasmımız olan nefsimizi ayaklar altına alarak, kendimizi hakir görmek ve benliğimizi sorgulayabilmek hiç de kolay değildir biz insanoğlu için.
Mütevazı kimse kendisiyle övünmeyen, başkalarını da küçük görmeyen gururunu ve benliğini öteleyerek geçebilen kimsedir. Tevazu, toplum içinde o kimseyi değersiz, sade ve sıradan biriymiş gibi gösterse de tam tersine insanı yücelten ve bir o kadar da yükseltip, değerli kılan bir hikmettir. İnsanoğlu büyüdükçe küçülür, küçüldükçe büyür, yücelir ve hakiki manada tevazunun hikmetine erişmiş olur. Mevlana’nın da teşbih ettiği gibi alçakgönüllülükte toprak gibi olmak, insanoğlu için gerçek manada tevazunun, alçak gönüllülüğün son noktasıdır.
Tevazu kâmil ve olgun bir insan olmanın en büyük alametidir. Tevazu gerektiğinde seviye farkı gözetmeden çocukla çocuk, ihtiyarla ihtiyar olabilmek ve yaratandan ötürü ayırım yapmaksızın, her yaratılanın değerli olduğunun bilincinde olabilmek ve insanlığa kulak verebilmektir.
Tevazu aslında kendimize tuttuğumuz bir aynadır. O ayna sayesinde kendimizi başkasının gözünden, görebilir, sorgulayabilir, eleştirebilir, hatayı önce kendimizde arama cesaretini gösterebiliriz.
Tevazu insana aynı zamanda hiçbir zaman hayat garantisinin olmadığını da hatırlatır. Bugün sahip olduklarımız, bin bir gayretle elde ettiğimiz makam ve mevki yarın elimizden kayıp gidebilir. Tevazu sayesinde, hayatta hiçbir şeyin teminat altında olmadığı zihnimizin bir kenarında daima yazılıdır.
Gerçek tevazu. Başa kakılmayan tevazu. Kendisiyle övünülmeyen tevazu