mutluluk üzerine [email protected] 29/04/2014
Yaratanın yaratılana hediyesi Kâlp, Kâlp'te duygu Sevgi, sevginin karşılığı, duygunun adı Mutluluk...
Mutluluk, güzel huyların depolandığı kâlbin işidir. Mutluluk, kinden, nefretten, hasetten uzak, iyiliklerle güzel huyların kaynağı, sevgi bahçesi, gıpta ile dolu, nefsini aşanların; yaratılmışlara, yaratandan ötürü hürmet edenlerin marifeti. Mutluluk, her kişinin değil, er kişinin sırrı.
Kıssadan hisse bu ya, Oğlunu, her şeyin satın alınabileceğini, fakat mutluluğun satın alınamayacağını öğrenmesi için Zengin bir Tüccar, tavsiye üzerine bilge bir kişinin yanına göndermiş. Delikanlı günlerce yol yürüdükten sonra bir tepenin üzerinde, aradığı kimsenin evine varmış.
Babasının arzusunu anlatmış, Bilge kişiye. Bilge kişi, delikanlının ziyaret sebebini dikkatle dinlemiş ve "Mutluluğun sırrını açıklayacak zamanım yok, sana evlat" demiş. Sonra da eklemiş, "- Git, çevreyi dolaş. İki saat sonra gel yanıma" demiş ve ilave etmiş, "Senden bir isteğim var, onu da yerine getir." Demiş ve delikanlının eline bir kaşık vermiş ve kaşığa da iki damla yağ damlatmış ve sıkı sıkı tembihlemiş, "- Etrafı dolaşırken bu kaşığı elinde tutacak ve yağı dökmeyeceksin."
Delikanlı, dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya, verilen süreyi doldurmaya başlamış, fakat gözü hep kaşıktaymış; saat dolmuş, Bilge kişinin çıkmış huzuruna. Hikmet ehli kişi, "- Gel, bakalım." Demiş. Sormuş, “Evlat, bahçıvanımızın emeği on yıllık çalışması, şu eşsiz güzellikteki bahçeyi, çiçekleri, emsalsiz lezzetteki meyveleri, gördün mü?" Odada bir sessizlik, delikanlı cevap arıyor ve utanan delikanlı hiç bir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış, çünkü kendisine verilen iki damla yağı dökmemek için bir tarafa bakamamış? Böylece, başka bir şeye de dikkat etmemiş.
Hikmet ehli ev sahibi demiş ki, "- Öyleyse git, etraftaki güzelliklere bakarak, bahçeyi tekrar dolaş! Öyle gel” Demiş. Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı çıkarak gezmeye başlamış, bu sefer bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, görmüş. Hikmet ehli kişinin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış. Hikmet ehli kişi sormuş: “-Peki, sana emanet ettiğimiz iki damla yağ nerede?" Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bunun üzerine, ev sahibi: "-Sana nasihatim şu ki, Mutluluğun sırrı, Dünyanın bütün harikalarını görerek, Allah ü Teala'yı idrak etmektir, ama iki damla yağı da unutmadan."
Sonra iki damla yağı yorumlamış: "- Bu iki damla yağının, birincisi sağlığımız. Yaratan'ın emaneti bedenimizi korumamız, yani bu hazineyi yıpratmadan kullanmak. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri görmemiz mümkün değildir. Acılar içinde kıvranan kimse, dünyanın en güzel manzaralı evinde olsa bile, gözü bir şey görmez. İkincisi de dostluklar. Yani bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan hakiki dostlar. Dostları olmayan kimse için dünya zindandan farksızdır. Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, bütün sıkıntıları unutturan en güzel ilaçtır. Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan insan, herkese her şeye iyilikle bakar, kötülük düşünmez. İyileri iyi oldukları için sever, kötülere ise kötü oldukları acır. Onların da iyi olmaları için, hidayete kavuşmaları için çırpınır."
Kaşıktaki iki damla üzerinde biraz duralım. Birinci damla sağlığımız idi. Sağlığımıza dikkat etmek, görevimiz, borcumuz. Çünkü bu beden ibadet ve insanlığa hizmet için lazım. Allah'ın bir lütfu sağlık bize. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): "Üç şeyin değerine paha biçilmez. Güven, sağlık ve yeterli geçim " buyurdular. Sağlık konusunda hepinizin bildiği bir söz de Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a aittir. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."
Evet, sağlık zenginliklerin en görkemlisi. Mutluluk parada, pulda değil, bir nefes sıhhatte aranmalıdır. Zaman zaman sancıdan kıvranıp, nefesimizi zor aldığımız veya ölümle burun buruna geldiğimiz günler ve saatler olmuştur. Bütün bunları yaşayan insan her nefes alış-verişinde Yüce Yaratan'ına bir kere değil, milyonlarca şükretmelidir. Aksam olduğu zaman sağ-salim bir araya gelen ailelerin birlikteliği, başını yastığa koymaz, derin bir uyku ile rüya alemine dalmanın huzuru yanında, milyonlarca paranın ve malın hiç bir değeri yoktur. Böyle bir durum asıl büyük zenginliktir.
Sözün kısası, mutluluğun kaynağı ne şu, ne bu: Bir nefeslik sıhhattir, mutluluk. Bu hususta ne söylesek, ne konuşsak, ne anlatsak, yine yeterli olmaz.
Mutluluğun bir diğer kaynağı da dedik ya, kaşıktaki ikinci damla, dostluklar, dostlardır. Bunu çok iyi bilen değer veren atalarımız, dostluklar üzerine nesilden nesile atasözleri devretmiş, uygulamıştır. Boşuna söylenmemiştir, her sözde bir keramet vardır. Hani sizde bilir ve söylersiniz ya, "Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır." Hani yine deriz ya, "Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; Gönül, dost ister, kahve bahane."
Dostlar, dostluklar sevgi ve muhabbet ile kurulur. Sevgi ve muhabbetin, güzel huyların yeri de kalptir. Kalbin, mana alemindeki adı ise gönüldür. Gönül, sevgi ve muhabbetin fışkırdığı ilahi pınardır. Hepimiz biliriz, hani yol boylarında unutulmuşluğun, yalnızlığın acısını çeken çeşmeler vardır ya, ama kitabesindeki yazılanın unutulması mümkün değil:
" Gönül bir pınardır,
Çeşmesi var, tası yok.
Kırma kimsenin kâlbini,
Yapacak ustası yok."
Gönüller Kabe'dir. Gönül alanların gönlü mutlu olur.
Sözün özü, Mutluluk, sırra erenlerin işidir.Düzenlemek için buraya tıklayın.
Mutluluk, güzel huyların depolandığı kâlbin işidir. Mutluluk, kinden, nefretten, hasetten uzak, iyiliklerle güzel huyların kaynağı, sevgi bahçesi, gıpta ile dolu, nefsini aşanların; yaratılmışlara, yaratandan ötürü hürmet edenlerin marifeti. Mutluluk, her kişinin değil, er kişinin sırrı.
Kıssadan hisse bu ya, Oğlunu, her şeyin satın alınabileceğini, fakat mutluluğun satın alınamayacağını öğrenmesi için Zengin bir Tüccar, tavsiye üzerine bilge bir kişinin yanına göndermiş. Delikanlı günlerce yol yürüdükten sonra bir tepenin üzerinde, aradığı kimsenin evine varmış.
Babasının arzusunu anlatmış, Bilge kişiye. Bilge kişi, delikanlının ziyaret sebebini dikkatle dinlemiş ve "Mutluluğun sırrını açıklayacak zamanım yok, sana evlat" demiş. Sonra da eklemiş, "- Git, çevreyi dolaş. İki saat sonra gel yanıma" demiş ve ilave etmiş, "Senden bir isteğim var, onu da yerine getir." Demiş ve delikanlının eline bir kaşık vermiş ve kaşığa da iki damla yağ damlatmış ve sıkı sıkı tembihlemiş, "- Etrafı dolaşırken bu kaşığı elinde tutacak ve yağı dökmeyeceksin."
Delikanlı, dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya, verilen süreyi doldurmaya başlamış, fakat gözü hep kaşıktaymış; saat dolmuş, Bilge kişinin çıkmış huzuruna. Hikmet ehli kişi, "- Gel, bakalım." Demiş. Sormuş, “Evlat, bahçıvanımızın emeği on yıllık çalışması, şu eşsiz güzellikteki bahçeyi, çiçekleri, emsalsiz lezzetteki meyveleri, gördün mü?" Odada bir sessizlik, delikanlı cevap arıyor ve utanan delikanlı hiç bir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış, çünkü kendisine verilen iki damla yağı dökmemek için bir tarafa bakamamış? Böylece, başka bir şeye de dikkat etmemiş.
Hikmet ehli ev sahibi demiş ki, "- Öyleyse git, etraftaki güzelliklere bakarak, bahçeyi tekrar dolaş! Öyle gel” Demiş. Delikanlı kaşığı alıp, tekrar dışarı çıkarak gezmeye başlamış, bu sefer bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, görmüş. Hikmet ehli kişinin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış. Hikmet ehli kişi sormuş: “-Peki, sana emanet ettiğimiz iki damla yağ nerede?" Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bunun üzerine, ev sahibi: "-Sana nasihatim şu ki, Mutluluğun sırrı, Dünyanın bütün harikalarını görerek, Allah ü Teala'yı idrak etmektir, ama iki damla yağı da unutmadan."
Sonra iki damla yağı yorumlamış: "- Bu iki damla yağının, birincisi sağlığımız. Yaratan'ın emaneti bedenimizi korumamız, yani bu hazineyi yıpratmadan kullanmak. Eğer kendimize bakmazsak, sağlığımız yerinde olmazsa, başka şeyleri görmemiz mümkün değildir. Acılar içinde kıvranan kimse, dünyanın en güzel manzaralı evinde olsa bile, gözü bir şey görmez. İkincisi de dostluklar. Yani bizi ayakta tutan varlığımızın, var olmamızın hikmetini hatırlatan hakiki dostlar. Dostları olmayan kimse için dünya zindandan farksızdır. Sevmek ve sevilmek, insanı hayata bağlayan, bütün sıkıntıları unutturan en güzel ilaçtır. Sevmekten sonra da acımak gelir. Seven ve acıyan insan, herkese her şeye iyilikle bakar, kötülük düşünmez. İyileri iyi oldukları için sever, kötülere ise kötü oldukları acır. Onların da iyi olmaları için, hidayete kavuşmaları için çırpınır."
Kaşıktaki iki damla üzerinde biraz duralım. Birinci damla sağlığımız idi. Sağlığımıza dikkat etmek, görevimiz, borcumuz. Çünkü bu beden ibadet ve insanlığa hizmet için lazım. Allah'ın bir lütfu sağlık bize. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): "Üç şeyin değerine paha biçilmez. Güven, sağlık ve yeterli geçim " buyurdular. Sağlık konusunda hepinizin bildiği bir söz de Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a aittir. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."
Evet, sağlık zenginliklerin en görkemlisi. Mutluluk parada, pulda değil, bir nefes sıhhatte aranmalıdır. Zaman zaman sancıdan kıvranıp, nefesimizi zor aldığımız veya ölümle burun buruna geldiğimiz günler ve saatler olmuştur. Bütün bunları yaşayan insan her nefes alış-verişinde Yüce Yaratan'ına bir kere değil, milyonlarca şükretmelidir. Aksam olduğu zaman sağ-salim bir araya gelen ailelerin birlikteliği, başını yastığa koymaz, derin bir uyku ile rüya alemine dalmanın huzuru yanında, milyonlarca paranın ve malın hiç bir değeri yoktur. Böyle bir durum asıl büyük zenginliktir.
Sözün kısası, mutluluğun kaynağı ne şu, ne bu: Bir nefeslik sıhhattir, mutluluk. Bu hususta ne söylesek, ne konuşsak, ne anlatsak, yine yeterli olmaz.
Mutluluğun bir diğer kaynağı da dedik ya, kaşıktaki ikinci damla, dostluklar, dostlardır. Bunu çok iyi bilen değer veren atalarımız, dostluklar üzerine nesilden nesile atasözleri devretmiş, uygulamıştır. Boşuna söylenmemiştir, her sözde bir keramet vardır. Hani sizde bilir ve söylersiniz ya, "Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır." Hani yine deriz ya, "Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; Gönül, dost ister, kahve bahane."
Dostlar, dostluklar sevgi ve muhabbet ile kurulur. Sevgi ve muhabbetin, güzel huyların yeri de kalptir. Kalbin, mana alemindeki adı ise gönüldür. Gönül, sevgi ve muhabbetin fışkırdığı ilahi pınardır. Hepimiz biliriz, hani yol boylarında unutulmuşluğun, yalnızlığın acısını çeken çeşmeler vardır ya, ama kitabesindeki yazılanın unutulması mümkün değil:
" Gönül bir pınardır,
Çeşmesi var, tası yok.
Kırma kimsenin kâlbini,
Yapacak ustası yok."
Gönüller Kabe'dir. Gönül alanların gönlü mutlu olur.
Sözün özü, Mutluluk, sırra erenlerin işidir.Düzenlemek için buraya tıklayın.