sorumluluk üzerine [email protected] 31.01.2017
Ailede, Okulda, Camide, İş yerinde kişinin taşıması gereken en önemli özellik SORUMLULUK DUYGUSU dur. Sorumluluk duygusu kişide ne kadar gelişmişse o kadar önemli kişi olur. Kişinin bulunduğu ve yetiştiği ortam, zaman, aldığı eğitim belirler bu duygunun kazanıldığı yoğunluğu. Yaşadığı ortamda bıraktığı kanaat ve güven, sorumluluk duygusunun bıraktığı iz kadardır.
Hiç unutmayalım ki, millet ve memleket sorunlarında, her çeşit sorumluluk duygusu aile ocağında başlar. O nedenle, çocuklarımıza sorumluluk duygusunun ilk önce aile içinde verilmesi, gelecek için büyük önem kazanmış olacaktır. Her çeşit okul, bu işin ele alındığı ancak ikinci yerdir. İlkinden sonuncusuna kadar, öğretici ve eğitici insanlarımızın da sorumluluğu ise en önemli konumuzdur. Hiç kuşkumuz olmasın ki, uygun ortam içinde yetişecek çocuklarımız toplum içinde hızla gelişir. Aynı zamanda, kitlelerin bu konuda eğitilmelerine büyük katkı sağlar. Bir başka açıdan bu hizmet, millete yapılabilecek en büyük, hatta; en kutsal görev olmuş olur.
Hepimiz için sorumluluk önemli bir kavramdır. Karşılaştığımız birçok olayda birilerinin ya da bir şeylerin sorumsuzluğundan, bir şeyleri eksik yapmasından şikâyet ederiz. Çocuklarımıza da küçük yaşlardan itibaren sorumluluk kazandırmaya çalışırız, onlara yaşlarına uygun sorumluluklar veririz. Böylece onların da sorumluluk alabilen insanlar olmasını isteriz.
Sorumluluk, bireyin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendi davranışının sonuçlarını üstlenmesidir. Sorumluluk almak bir işi en iyi biçimde yapmayı yüklenmektir. Sorumluluk sahibi kişi, hiç kimseye hesap vermek zorunda olmasa bile kendi vicdanına hesap verme zorunluluğu duyar. Örneğin bir öğretmen genel olarak sınıfındaki öğretiminden dolayı kendine karşı sorumludur. Öğretmenlik (meslek) sorumluluğunu duyan bir kişi, kimsenin etkisi olmadan öğretmenlik görevlerini kendiliğinden yüklenir ve görevinin yapılmasına ilişkin hesabı vicdanına verir.
Sorumluluk, bir kimsenin, kendi davranışlarının veya üzerine aldığı işlerin neticesini üstlenmesi hâlidir. Özgürlükten ayrı düşünülemeyecek bir kavram olarak yapılan işin sonuçlarının yükünü omuzlarında hissetmektir. Bir amacı hakkıyla gerçekleştirme yükümlülüğüdür. Bir olumsuzluğu giderme yükümlülüğüdür. Bir işi istenen nitelikte ve nicelikte yapma zorunluluğudur. Bireyin yapacağı seçim durumunda kazanacaklarını ve kaybedeceklerini kabullenmesidir. Sevildiğinde görev, sevilmediğinde yüktür.
Hiç kuşkusuz, her görev bir sorumluluğu beraberinde getirir. Aynı biçimde, her yetkide bir sorumluluk vardır. Ne görev, ne yetki çıplak olarak düşünülemez. Görev ve yetki sorumlulukları da döner, dolaşır millet ve memleket sorunları üzerinde toplanır.
Bir çocuğun sorumluluk eğitimi küçük yaşlardan itibaren, ona yaşına uygun sorumluluklar verilmesiyle başlar. Çocuk kendisine verilen görevleri başardıkça güveni artar ve bir sonraki görevi bekler. Fakat sorumluluk duygusunu kazanabilmesi için tek başına bu ve benzeri yöntemler yeterli değildir, aynı zamanda çevresinde bununla ilgili örnekler, modeller görmelidir. Bizler her gün işimize gidip gelerek, günlük işlerimizi yaparak ya da buna benzer bir sürü şeyle örnek olmakla çocuklarımıza nasıl sorumlu bireyler olduğumuzu kanıtlarız.
Sorumluluk duygusu yerleştirilmemiş çocuklar büyüyüp sorumluluk almaları beklenen ama yerine getirmedikleri görevlerde sorunlu kişiler olarak karşımıza çıkarlar.
Mesela tek çocuğu olan bir babayı düşünelim. Küçükken oğluna istediği her şeyi alan, önüne bütün imkânları seren, ona “anlayışlı” davranarak, “hayır” demeyen bu babanın çocuğu, istediği şey olmadığında ağlayıp sızlayan ya da büyüdüğünde hiçbir işte dikiş tutturamayan, biri olduğunda “Allah’ım ben ne günah işledim de oğlum böyle oldu” demesi sizce ne kadar mantıklıdır.
Ya da biraz çimentodan, biraz demirden eksilterek binalar yapılabilen bir ülkede şiddetli bir deprem sonrası “Allah’ım ne yaptık da bu felaket başımıza geldi” şeklindeki yakarışlara da bu açıdan bakmak mümkün değil midir?
Ya çocuğunu kendine bağımlı yetiştiren, hep onu ve yaptıklarını kontrol etmek isteyen bir annenin çocuğu büyüdüğünde kendi başına bir iş yapamayan, girişimcilik özellikleri gelişmemiş biri olduğunda “Allah’ım bu çocuk neden böyle!” demesi, kendisinin sorumluluk eğitimi alması gerektiğini ortaya koymuyor mu?
Toplum olarak çalışmayan, üretmeyen, bilgi ve teknolojiyi hazır alan, planlarını ve projelerini daha çok günü kurtarmak için yapan, kendi içinde kutuplara ayrılmış bir ülkenin gelişmemesi sadece “dış güçlerin oyunuyla” açıklanabilir mi?
Yaşam alanımız içinde bu konuyla ilgili daha birçok örneğe rastlayabiliriz. Yaptıklarımızın farkında olmadığımız, onların sonuçlarına katlanamadığımız, bu sonuçlar üzerinde ne kadar sorumluluğumuz olduğunu bilmediğimiz örnekler…
Sorumluluk duygusu kalbinizden çıkmasın. Davranışlarınızda kendini göstersin. Sevilen, onaylanan kişilik ile örnek insan olmanız, örnek insanlar yetiştirmeniz dileğiyle.
Hiç unutmayalım ki, millet ve memleket sorunlarında, her çeşit sorumluluk duygusu aile ocağında başlar. O nedenle, çocuklarımıza sorumluluk duygusunun ilk önce aile içinde verilmesi, gelecek için büyük önem kazanmış olacaktır. Her çeşit okul, bu işin ele alındığı ancak ikinci yerdir. İlkinden sonuncusuna kadar, öğretici ve eğitici insanlarımızın da sorumluluğu ise en önemli konumuzdur. Hiç kuşkumuz olmasın ki, uygun ortam içinde yetişecek çocuklarımız toplum içinde hızla gelişir. Aynı zamanda, kitlelerin bu konuda eğitilmelerine büyük katkı sağlar. Bir başka açıdan bu hizmet, millete yapılabilecek en büyük, hatta; en kutsal görev olmuş olur.
Hepimiz için sorumluluk önemli bir kavramdır. Karşılaştığımız birçok olayda birilerinin ya da bir şeylerin sorumsuzluğundan, bir şeyleri eksik yapmasından şikâyet ederiz. Çocuklarımıza da küçük yaşlardan itibaren sorumluluk kazandırmaya çalışırız, onlara yaşlarına uygun sorumluluklar veririz. Böylece onların da sorumluluk alabilen insanlar olmasını isteriz.
Sorumluluk, bireyin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendi davranışının sonuçlarını üstlenmesidir. Sorumluluk almak bir işi en iyi biçimde yapmayı yüklenmektir. Sorumluluk sahibi kişi, hiç kimseye hesap vermek zorunda olmasa bile kendi vicdanına hesap verme zorunluluğu duyar. Örneğin bir öğretmen genel olarak sınıfındaki öğretiminden dolayı kendine karşı sorumludur. Öğretmenlik (meslek) sorumluluğunu duyan bir kişi, kimsenin etkisi olmadan öğretmenlik görevlerini kendiliğinden yüklenir ve görevinin yapılmasına ilişkin hesabı vicdanına verir.
Sorumluluk, bir kimsenin, kendi davranışlarının veya üzerine aldığı işlerin neticesini üstlenmesi hâlidir. Özgürlükten ayrı düşünülemeyecek bir kavram olarak yapılan işin sonuçlarının yükünü omuzlarında hissetmektir. Bir amacı hakkıyla gerçekleştirme yükümlülüğüdür. Bir olumsuzluğu giderme yükümlülüğüdür. Bir işi istenen nitelikte ve nicelikte yapma zorunluluğudur. Bireyin yapacağı seçim durumunda kazanacaklarını ve kaybedeceklerini kabullenmesidir. Sevildiğinde görev, sevilmediğinde yüktür.
Hiç kuşkusuz, her görev bir sorumluluğu beraberinde getirir. Aynı biçimde, her yetkide bir sorumluluk vardır. Ne görev, ne yetki çıplak olarak düşünülemez. Görev ve yetki sorumlulukları da döner, dolaşır millet ve memleket sorunları üzerinde toplanır.
Bir çocuğun sorumluluk eğitimi küçük yaşlardan itibaren, ona yaşına uygun sorumluluklar verilmesiyle başlar. Çocuk kendisine verilen görevleri başardıkça güveni artar ve bir sonraki görevi bekler. Fakat sorumluluk duygusunu kazanabilmesi için tek başına bu ve benzeri yöntemler yeterli değildir, aynı zamanda çevresinde bununla ilgili örnekler, modeller görmelidir. Bizler her gün işimize gidip gelerek, günlük işlerimizi yaparak ya da buna benzer bir sürü şeyle örnek olmakla çocuklarımıza nasıl sorumlu bireyler olduğumuzu kanıtlarız.
Sorumluluk duygusu yerleştirilmemiş çocuklar büyüyüp sorumluluk almaları beklenen ama yerine getirmedikleri görevlerde sorunlu kişiler olarak karşımıza çıkarlar.
Mesela tek çocuğu olan bir babayı düşünelim. Küçükken oğluna istediği her şeyi alan, önüne bütün imkânları seren, ona “anlayışlı” davranarak, “hayır” demeyen bu babanın çocuğu, istediği şey olmadığında ağlayıp sızlayan ya da büyüdüğünde hiçbir işte dikiş tutturamayan, biri olduğunda “Allah’ım ben ne günah işledim de oğlum böyle oldu” demesi sizce ne kadar mantıklıdır.
Ya da biraz çimentodan, biraz demirden eksilterek binalar yapılabilen bir ülkede şiddetli bir deprem sonrası “Allah’ım ne yaptık da bu felaket başımıza geldi” şeklindeki yakarışlara da bu açıdan bakmak mümkün değil midir?
Ya çocuğunu kendine bağımlı yetiştiren, hep onu ve yaptıklarını kontrol etmek isteyen bir annenin çocuğu büyüdüğünde kendi başına bir iş yapamayan, girişimcilik özellikleri gelişmemiş biri olduğunda “Allah’ım bu çocuk neden böyle!” demesi, kendisinin sorumluluk eğitimi alması gerektiğini ortaya koymuyor mu?
Toplum olarak çalışmayan, üretmeyen, bilgi ve teknolojiyi hazır alan, planlarını ve projelerini daha çok günü kurtarmak için yapan, kendi içinde kutuplara ayrılmış bir ülkenin gelişmemesi sadece “dış güçlerin oyunuyla” açıklanabilir mi?
Yaşam alanımız içinde bu konuyla ilgili daha birçok örneğe rastlayabiliriz. Yaptıklarımızın farkında olmadığımız, onların sonuçlarına katlanamadığımız, bu sonuçlar üzerinde ne kadar sorumluluğumuz olduğunu bilmediğimiz örnekler…
Sorumluluk duygusu kalbinizden çıkmasın. Davranışlarınızda kendini göstersin. Sevilen, onaylanan kişilik ile örnek insan olmanız, örnek insanlar yetiştirmeniz dileğiyle.