MİLLİ EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI [email protected] 20/04/2021
Bugün sohbetimizi Milli Egemenlik ve çocuklarımız üzerine yapacağız.
23 Nisan 1920 TBMM’nin, Türk Milleti’nin kaderini, kendi eliyle çizmeye başladığı, o yüce, o mübarek meclisin açıldığı, mübarek gün. M. Akif’in İstiklâl Marşında, ifade ettiği gibi, Ezelden beri hür yaşamış, hür yaşayacak Milletimin, TBMM ile Milli Egemenliğini, kullanmaya başladığı gün. Milletimiz kurduğu Meclisle, geleceğine, sahip çıkmış, böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temeli atılmıştı.
Bayramlar, sevineceğimiz, birbirimizle kaynaşacağımız, millet olarak varlığımızı sürdürmek için güç alacağımız mutlu ve kutlu günlerimizdir.
23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramının ise kutlu günlerimiz arasında apayrı bir yeri vardır. Öyle ki Mustafa Kemal ATATÜRK, TBMM’nin açıldığı bu tarihi günü, çocuklarımıza armağan etmiştir. Hürriyet ve İstiklâl, milletimizin koruduğu ve sahip olduğu nadide bir çiçektir. Kolay elde edilmemiştir. Hür ve müstakil bir devlete giden yolun başlangıcı TBMM’dir. TBMM, Kuvay-ı Milliye Ruhu’nun tecelli ettiği, Hakimiyet-i Milliye’nin gerçekleştiği zirvedir. 23 Nisan 1920 ile Türk Milleti artık kaderini eline almıştır. O halde bu armağanı, nesilden nesile aktarmak her Türk çocuğunun en kutsal görevidir.
23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına nasıl gelindi? İsterseniz bunu tarihi seyri içinde kısaca yeri gelmişken verelim. Ecdadımızın 600 yıllık çınarı Osmanlı Devletinin, I. Dünya Savaşı sonunda, yenik sayılarak, talihsiz Mondros Ateşkesini, uygulamaya koyan İtilâf devletlerine, Türk Milleti bayrak açtı, mücadeleye başladı. Destan mücadelenin adı Milli Mücadele idi. Balıkesir’de Miting düzenleniyor, Trabzon’da cemiyet kuruluyor, İzmir’de çeteler dağa çıkıyordu. Türk Milleti’nin gönlünde dalgalanan bu istiklâl ateşi, kısa bir süre sonra, alevden bir top olacak, işgalcileri yakıp kavuracaktı. İşte başlangıçta birbirinden habersiz ve bağlantısız olan Kuvay-ı Milliye Hareketi, nihayet bir de lidere kavuşacaktı. O lider ki M. Kemâl’di. 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket edecek, 19 arkadaşıyla, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkacaktı. Ardından 28 Mayıs 1919 Havza Genelgesi, 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi, Türk Milletine düştüğü durum anlatılır ve Milletin kaderini eline alması için harekete geçmesi, tebliğini yayınlar. 23 Temmuz 1919'da Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin düzenlediği, Erzurum Kongresine davet edilir. Kongreye katılır, başkan olur, oturumu yönetir. Amasya Genelgesi doğrultusunda toplanan Sivas Kongresinde yine başkandı. 4 Eylül 1919 Sivas Kongresinde Milli Mücadeleyi amaçlayan, bütün Milli Cemiyetler birleştirilmiş ve “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ” adını almıştır. Bir temsil heyeti oluşturulmuştur. M.Kemâl, temsil heyetiyle 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiş, yeni bir meclisin hazırlıklarına başlamıştı ve nihayet bir mübarek Cuma günü 23 Nisan 1920 Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma namazı ardından salâlarla, tekbirlerle, eller semada dualarla, kurbanlar kesilerek, Meclis açılır.
Ve artık Türk Milleti, kaderine sahiptir. Meclisin açılmasının ardından mutlu haberler gelir, özlenen sahneler gerçek olur. TBMM, Mondros Ateşkesi ile dağıtılan Milli ordu tekrar kurulur. Yani Milletin Kuvay-ı Milliye Hareketi, artık işgalcilere de haddini bildirecek, Kuvay-ı Milliye Ruhu haline dönüşmüştür. Karşısında artık mutlaka başarması gereken bir sınav vardır. O da Milli Mücadeleyi, Mutlu sonla noktalamak, yani Kurtuluş Savaşını kazanmaktır.
Türk Ordusu kurulduğu zaman, mübarek vatanımızda, 3 cephede, 3 düşman bulduk karşımızda. Doğuda Ermeniler, Güneyde Ermeni destekli Fransızlar, Batıda ise İngilizin şımarttığı Yunanlılar vardı. Yunan işgale 15 Mayıs 1919’da İzmir’den başlamıştı ama neye uğradığını şaşırmıştı. Çünkü karşısına Kuvay-ı Milliye çeteleri çıkmış, dünyayı dar etmişti. Görevi yeniden ihya edilen, TBMM orduları bu cephedeki görevi devralacak, Yunan’nın tepesine balyoz gibi inecek, Yunan, I. İnönü’de hezimete uğrayacak, ardından II. İnönü, ardından Sakarya Meydan Muharebesi ve nihayet Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle çembere alınıp imha edilecekti. İmhadan kurtulabilen Yunan artıkları, 9 Eylül'de İzmir’den denize dökülecekti. Tabi bu arada Doğu'da Ermeniler bertaraf edilmiş, Güneyde Fransızlar pes ettirilmişti.
Ve artık yaraları sarmaya, yeniden doğrulmaya, ayağa kalkmaya, karar verilecek ve M. Kemâl önderliğinde, Türk aydınlarınca, tüm Milletçe benimsenen "Türk İnkılâbı" adı verilen yenilikler uygulamaya konulacaktı. Milli Mücadelenin başlangıcı 19 Mayıs, Türk Gençliğine armağan edilirken, TBMM’ni açıldığı 23 Nisan, çocuklarımıza armağan edildi. Bugünün çocuğu, yarının genci, ama gelecekte Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olacaklar.
Atatürk, bu sonuçları çocuklarımıza, armağan ederken, “En önemli görevlerimiz, Milli Eğitim işlerimizdir.” demiştir. Ekonomisi güçlü Türkiye, başarılan askeri zaferlerin devamlılığını sağlayacaktır. Milli Birliğimizi kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Başlıca yolu da, eğitim ve kültürümüze sıkı sıkıya bağlı olmamızdan geçiyor. Atatürk'ün en büyük eserini korumak ve savunmak üzere, Türk çocukları, Milli Eğitimin gözetiminde, bir çok ülkenin nüfusundan fazla çocuğumuz, eğitim alıyor, Türk öğretmeninin elinde şekilleniyor, yarınlar için...
Ulu Önder, daima “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle övündüğü, aziz milletinin varlığında yaşayacak, 23 Nisanlarda, Türk Çocuğu, Atasının kendisine verdiği görevi, hiç mi hiç unutmayacak.
Ben çocuklarımızın, 23 Nisan bayramlarını kutluyor, gözlerinden öpüyorum. Gelecekte güzel günlerin onların olmasını diliyorum, O günler için şimdiden kendilerine hedef çizmelerini ve çok çalışmalarını istiyor, gönülden başarılar diliyorum.
23 Nisan 1920 TBMM’nin, Türk Milleti’nin kaderini, kendi eliyle çizmeye başladığı, o yüce, o mübarek meclisin açıldığı, mübarek gün. M. Akif’in İstiklâl Marşında, ifade ettiği gibi, Ezelden beri hür yaşamış, hür yaşayacak Milletimin, TBMM ile Milli Egemenliğini, kullanmaya başladığı gün. Milletimiz kurduğu Meclisle, geleceğine, sahip çıkmış, böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temeli atılmıştı.
Bayramlar, sevineceğimiz, birbirimizle kaynaşacağımız, millet olarak varlığımızı sürdürmek için güç alacağımız mutlu ve kutlu günlerimizdir.
23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramının ise kutlu günlerimiz arasında apayrı bir yeri vardır. Öyle ki Mustafa Kemal ATATÜRK, TBMM’nin açıldığı bu tarihi günü, çocuklarımıza armağan etmiştir. Hürriyet ve İstiklâl, milletimizin koruduğu ve sahip olduğu nadide bir çiçektir. Kolay elde edilmemiştir. Hür ve müstakil bir devlete giden yolun başlangıcı TBMM’dir. TBMM, Kuvay-ı Milliye Ruhu’nun tecelli ettiği, Hakimiyet-i Milliye’nin gerçekleştiği zirvedir. 23 Nisan 1920 ile Türk Milleti artık kaderini eline almıştır. O halde bu armağanı, nesilden nesile aktarmak her Türk çocuğunun en kutsal görevidir.
23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına nasıl gelindi? İsterseniz bunu tarihi seyri içinde kısaca yeri gelmişken verelim. Ecdadımızın 600 yıllık çınarı Osmanlı Devletinin, I. Dünya Savaşı sonunda, yenik sayılarak, talihsiz Mondros Ateşkesini, uygulamaya koyan İtilâf devletlerine, Türk Milleti bayrak açtı, mücadeleye başladı. Destan mücadelenin adı Milli Mücadele idi. Balıkesir’de Miting düzenleniyor, Trabzon’da cemiyet kuruluyor, İzmir’de çeteler dağa çıkıyordu. Türk Milleti’nin gönlünde dalgalanan bu istiklâl ateşi, kısa bir süre sonra, alevden bir top olacak, işgalcileri yakıp kavuracaktı. İşte başlangıçta birbirinden habersiz ve bağlantısız olan Kuvay-ı Milliye Hareketi, nihayet bir de lidere kavuşacaktı. O lider ki M. Kemâl’di. 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket edecek, 19 arkadaşıyla, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkacaktı. Ardından 28 Mayıs 1919 Havza Genelgesi, 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi, Türk Milletine düştüğü durum anlatılır ve Milletin kaderini eline alması için harekete geçmesi, tebliğini yayınlar. 23 Temmuz 1919'da Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin düzenlediği, Erzurum Kongresine davet edilir. Kongreye katılır, başkan olur, oturumu yönetir. Amasya Genelgesi doğrultusunda toplanan Sivas Kongresinde yine başkandı. 4 Eylül 1919 Sivas Kongresinde Milli Mücadeleyi amaçlayan, bütün Milli Cemiyetler birleştirilmiş ve “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ” adını almıştır. Bir temsil heyeti oluşturulmuştur. M.Kemâl, temsil heyetiyle 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiş, yeni bir meclisin hazırlıklarına başlamıştı ve nihayet bir mübarek Cuma günü 23 Nisan 1920 Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma namazı ardından salâlarla, tekbirlerle, eller semada dualarla, kurbanlar kesilerek, Meclis açılır.
Ve artık Türk Milleti, kaderine sahiptir. Meclisin açılmasının ardından mutlu haberler gelir, özlenen sahneler gerçek olur. TBMM, Mondros Ateşkesi ile dağıtılan Milli ordu tekrar kurulur. Yani Milletin Kuvay-ı Milliye Hareketi, artık işgalcilere de haddini bildirecek, Kuvay-ı Milliye Ruhu haline dönüşmüştür. Karşısında artık mutlaka başarması gereken bir sınav vardır. O da Milli Mücadeleyi, Mutlu sonla noktalamak, yani Kurtuluş Savaşını kazanmaktır.
Türk Ordusu kurulduğu zaman, mübarek vatanımızda, 3 cephede, 3 düşman bulduk karşımızda. Doğuda Ermeniler, Güneyde Ermeni destekli Fransızlar, Batıda ise İngilizin şımarttığı Yunanlılar vardı. Yunan işgale 15 Mayıs 1919’da İzmir’den başlamıştı ama neye uğradığını şaşırmıştı. Çünkü karşısına Kuvay-ı Milliye çeteleri çıkmış, dünyayı dar etmişti. Görevi yeniden ihya edilen, TBMM orduları bu cephedeki görevi devralacak, Yunan’nın tepesine balyoz gibi inecek, Yunan, I. İnönü’de hezimete uğrayacak, ardından II. İnönü, ardından Sakarya Meydan Muharebesi ve nihayet Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle çembere alınıp imha edilecekti. İmhadan kurtulabilen Yunan artıkları, 9 Eylül'de İzmir’den denize dökülecekti. Tabi bu arada Doğu'da Ermeniler bertaraf edilmiş, Güneyde Fransızlar pes ettirilmişti.
Ve artık yaraları sarmaya, yeniden doğrulmaya, ayağa kalkmaya, karar verilecek ve M. Kemâl önderliğinde, Türk aydınlarınca, tüm Milletçe benimsenen "Türk İnkılâbı" adı verilen yenilikler uygulamaya konulacaktı. Milli Mücadelenin başlangıcı 19 Mayıs, Türk Gençliğine armağan edilirken, TBMM’ni açıldığı 23 Nisan, çocuklarımıza armağan edildi. Bugünün çocuğu, yarının genci, ama gelecekte Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olacaklar.
Atatürk, bu sonuçları çocuklarımıza, armağan ederken, “En önemli görevlerimiz, Milli Eğitim işlerimizdir.” demiştir. Ekonomisi güçlü Türkiye, başarılan askeri zaferlerin devamlılığını sağlayacaktır. Milli Birliğimizi kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Başlıca yolu da, eğitim ve kültürümüze sıkı sıkıya bağlı olmamızdan geçiyor. Atatürk'ün en büyük eserini korumak ve savunmak üzere, Türk çocukları, Milli Eğitimin gözetiminde, bir çok ülkenin nüfusundan fazla çocuğumuz, eğitim alıyor, Türk öğretmeninin elinde şekilleniyor, yarınlar için...
Ulu Önder, daima “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle övündüğü, aziz milletinin varlığında yaşayacak, 23 Nisanlarda, Türk Çocuğu, Atasının kendisine verdiği görevi, hiç mi hiç unutmayacak.
Ben çocuklarımızın, 23 Nisan bayramlarını kutluyor, gözlerinden öpüyorum. Gelecekte güzel günlerin onların olmasını diliyorum, O günler için şimdiden kendilerine hedef çizmelerini ve çok çalışmalarını istiyor, gönülden başarılar diliyorum.