zafer bayramı 30 ağustos [email protected] 29/08/2017
30 Ağustos 1922, on binlerce can bedeline bize bugünü hazırlayan tarihtir. 30 Ağustos, işgalcilerin püskürtüldüğü, topraklarımızın geri alındığı gündür. Onca yokluğa rağmen verilen bu onurlu savaşı bir kez daha hatırlayalım.
I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması ile Yurdumuz ve özgürlüğümüz elimizden alınıyordu. Bu kabul edilemezdi. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı başladı. 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'de, "Misak-ı Milli sınırları içinde vatan bütündür." görüşüyle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. I. ve II. İnönü Muharebelerinde büyük darbe alan Yunan Ordusu, yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, "Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz." emrini verdi. Türk Ordusu, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos - 13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi ile Türk Milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa taaruz ediyorduk. Bu savaşla savunma durumundan taaruz durumuna geçildi.
Sakarya Meydan Muharebesinden sonra halk ve TBMM taaruz için sabırsızlık gösterince, Mustafa Kemal 04 Mart 1922'de Meclis'teki gizli toplantıda şu açıklamayı yaptı: "Ordumuzun kararı taaruzdur. Fakat biz taaruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taaruz, hiç taaruz etmemekten daha kötüdür." Hazırlıklar büyük bir gizlilik içinde yapıldı. Güneydeki Türk birlikleri Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul'dan Anadolu'ya cephane kaçırıldı. İtilaf devletleri tarafından kullanılamaz hale getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taaruz eğitimi yaptırıldı. Haziran 1922 ortalarında Mustafa Kemal, taaruz kararı aldı. Ordu birlikleri arasında bir futbol maçı organize edilmesi bahanesi ile komutanlarını Akşehir'e çağırdı. Böylece Yunanlılar ve işgal devletlerinin dikkatini çekmeden, 28 Temmuz gecesi komutanları ile genel taaruz hakkında değerlendirme için bir araya geldi. Sürecin gizliliğini korumak için basına, 21 Ağustos'ta Çankaya Köşkü'nde bir çay daveti verileceği bildirildiğinde, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ( Çakmak ), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ( İnönü ) savaşı idare etmek üzere hazırlıklar yapıyordu. 26 Ağustos 1922'de Akşehir'de verilen emirle başlayan büyük taaruz, 30 Ağustos'ta zaferle sonuçlandı. Mustafa Kemal, İzmir'e doğru kaçan düşmanın takip edilmesi için 01 Eylül'de tarihi emrini verdi: "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri " 15 günde 400 kilometre kateden ordu, 09 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdi. Bu zaferin ardından halen İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal altında bulunduran İtilaf Devletleri, savaşı durdurmaya ve Türklerin isteklerini yerine getirmeye mecbur oldu. 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması ile silahlı mücadeleye son verildi ve Trakya'nın da Türkiye'ye bırakılması kabul edildi. Topraklarımızda, yine egemenlik bizimdi.
Bir güzel Ağustosu uğurlarken, Zafer kutlamaya layık olmak gerek, Alparslan Gazi’nin 26.Ağustos’taki Malazgirt’inden, Gazi Mustafa Kemâl’in 30 Ağustos Dumlupınar’ına kadar olup bitenleri, hatta günümüze kadar olup bitenleri, sebeplerini ve sonuçlarını araştırmak gerek, işte o zaman görülecektir ki; Bayraklar, kanlandıkça bayrak oluyor, topraklar kanla sulandıkça vatan oluyor, uğruna ölecekler oldukça vatana sahip olunuyor. Şuurlu olmak gerek, kararlı olmak gerek, inançlı olmak gerek.
Bir güzel Ağustosu uğurlarken, Zafere ortak olmak için, Malazgirt’ten Dumlupınar’a ve günümüze kadar geçen 10 asır boyunca Anadolu topraklarını Türk Vatanı olarak kalmasını sağlayan kahraman ecdadımızı, aziz şehitlerimizi şükranla, minnetle ve rahmetle anmak, fatihalar, fatihalar hediye etmek gerek. Sonra da Cenab-ı Hak’tan, ülkemizin birlik ve dirliğinin devamını niyaz etmeliyiz.
Bir güzel Ağustosu uğurlarken, sahibi olduğumuz zenginliklerin kıymetini bilerek ve gereği gibi değerlendirerek ecdadımıza layık yaşamayı ve cümlenize bu zenginlikleri yaşatma ve devretme zevki dilerim.
I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması ile Yurdumuz ve özgürlüğümüz elimizden alınıyordu. Bu kabul edilemezdi. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı başladı. 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'de, "Misak-ı Milli sınırları içinde vatan bütündür." görüşüyle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. I. ve II. İnönü Muharebelerinde büyük darbe alan Yunan Ordusu, yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, "Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz." emrini verdi. Türk Ordusu, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos - 13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi ile Türk Milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa taaruz ediyorduk. Bu savaşla savunma durumundan taaruz durumuna geçildi.
Sakarya Meydan Muharebesinden sonra halk ve TBMM taaruz için sabırsızlık gösterince, Mustafa Kemal 04 Mart 1922'de Meclis'teki gizli toplantıda şu açıklamayı yaptı: "Ordumuzun kararı taaruzdur. Fakat biz taaruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taaruz, hiç taaruz etmemekten daha kötüdür." Hazırlıklar büyük bir gizlilik içinde yapıldı. Güneydeki Türk birlikleri Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul'dan Anadolu'ya cephane kaçırıldı. İtilaf devletleri tarafından kullanılamaz hale getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taaruz eğitimi yaptırıldı. Haziran 1922 ortalarında Mustafa Kemal, taaruz kararı aldı. Ordu birlikleri arasında bir futbol maçı organize edilmesi bahanesi ile komutanlarını Akşehir'e çağırdı. Böylece Yunanlılar ve işgal devletlerinin dikkatini çekmeden, 28 Temmuz gecesi komutanları ile genel taaruz hakkında değerlendirme için bir araya geldi. Sürecin gizliliğini korumak için basına, 21 Ağustos'ta Çankaya Köşkü'nde bir çay daveti verileceği bildirildiğinde, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ( Çakmak ), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ( İnönü ) savaşı idare etmek üzere hazırlıklar yapıyordu. 26 Ağustos 1922'de Akşehir'de verilen emirle başlayan büyük taaruz, 30 Ağustos'ta zaferle sonuçlandı. Mustafa Kemal, İzmir'e doğru kaçan düşmanın takip edilmesi için 01 Eylül'de tarihi emrini verdi: "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri " 15 günde 400 kilometre kateden ordu, 09 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdi. Bu zaferin ardından halen İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını işgal altında bulunduran İtilaf Devletleri, savaşı durdurmaya ve Türklerin isteklerini yerine getirmeye mecbur oldu. 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması ile silahlı mücadeleye son verildi ve Trakya'nın da Türkiye'ye bırakılması kabul edildi. Topraklarımızda, yine egemenlik bizimdi.
Bir güzel Ağustosu uğurlarken, Zafer kutlamaya layık olmak gerek, Alparslan Gazi’nin 26.Ağustos’taki Malazgirt’inden, Gazi Mustafa Kemâl’in 30 Ağustos Dumlupınar’ına kadar olup bitenleri, hatta günümüze kadar olup bitenleri, sebeplerini ve sonuçlarını araştırmak gerek, işte o zaman görülecektir ki; Bayraklar, kanlandıkça bayrak oluyor, topraklar kanla sulandıkça vatan oluyor, uğruna ölecekler oldukça vatana sahip olunuyor. Şuurlu olmak gerek, kararlı olmak gerek, inançlı olmak gerek.
Bir güzel Ağustosu uğurlarken, Zafere ortak olmak için, Malazgirt’ten Dumlupınar’a ve günümüze kadar geçen 10 asır boyunca Anadolu topraklarını Türk Vatanı olarak kalmasını sağlayan kahraman ecdadımızı, aziz şehitlerimizi şükranla, minnetle ve rahmetle anmak, fatihalar, fatihalar hediye etmek gerek. Sonra da Cenab-ı Hak’tan, ülkemizin birlik ve dirliğinin devamını niyaz etmeliyiz.
Bir güzel Ağustosu uğurlarken, sahibi olduğumuz zenginliklerin kıymetini bilerek ve gereği gibi değerlendirerek ecdadımıza layık yaşamayı ve cümlenize bu zenginlikleri yaşatma ve devretme zevki dilerim.