israf [email protected] 21/12/2021
Hepimizin hayatında bir türlü terk edemediği birçok yanlış alışkanlık olduğunu biliyoruz. İsraf da bu yanlışlarımızdan biri. Ve yazık ki köylü-kentli, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz hepimizin hastalığı.
Hayatın hemen hemen her alanında israftan söz edebiliriz. Zaman israfı, mal israfı, emek israfı, yetişmiş insan israfı vs… Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir israf yarışı!.. Bu nedenle kirleniyor çevre. Bu nedenle ölüyor tüm canlılarıyla doğa ve tüm kaynaklarıyla dünya. İnsanlar bir yandan üretiyor, bir yandan da hızla israf ediyor. Büyük bir sorumsuzlukla, savurganlıkla yaklaşıyoruz yaşadığımız dünyaya. Öyle ki elbirliğiyle israf ederek tükettik her şeyi!
İnsan, kendisine emanet olarak verilmiş bulunan her türlü imkânı meşru sınırlar içinde elde etme ve kullanma sorumluluğu taşır. Bitki ve hayvanlar doğal dengeyi bozmadan ihtiyaçlarını giderirler. Oysa insan, tüketim sınırlarını alabildiğine genişletmek için çaba harcar. Yeraltı, yerüstü kaynaklarını adeta sömürür ve hesapsız tüketir.
İsrafı bir kelimeyle tanımlayabilir miyiz? Evet, bir vurdumduymazlıktır israf! “Bir damladan ne çıkar deriz”. Hal bu ki düşünmeyiz musluktan damlayan sular barajları tüketir. Saniyede bir damla su, ayda bir ton demektir. Bu hesap bir musluk için. Bir de bir çok evde bir kaç bozuk musluk olduğunu düşünün. Sonucun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz.
Hz. Peygamber (A.S.), ırmakta abdest alan sahabiye suyu israf etmekte olduğunu söyler. Sahabe: “Ey Allah’ın Resulü ırmaktan abdest alırken de su israf olur mu?” diye sorar. Ölçüyü yine Peygamberimiz koyar: “Evet ırmak da olsa, su israf olur” buyurur. Hal bu ki çoğumuz abdest alırken ya da diş fırçalarken suyun akıp gitmesini önemsemeyiz.
Ülkemizde her yıl milyonlarca liralık ekmek çöpe atılıyor. Yalnızca ekmek mi? Tonlarca yiyecek, giyecek çabası. Yoksul ne gözle görüyor? Evine bir ekmek götüremeyen baba, sıcak bir aş pişiremeyen anne için atılan en küçük bir parça bile ne kadar değerlidir. Yalnızca onlar için değil bizim için de değerli olmalı. Bizim küçümseyerek israf ettiklerimize ulaşmanın, birçok muhtaç ailenin hayali olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Rabbü’l Alemin “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyuruyor.
İsraf konusunda bize yine en güzel canlı örneği Bolu’nun babası sevgili İzzet BAYSAL’dan bir anı ile aktaralım yeri gelmişken. Yer Köroğlu Otelin terasındaki lokanta ve İtina ile hazırlanmış protokol masası ve baş köşeye İzzet Baysal oturtuluyor. Sağ tarafına Bolu valisi, sol tarafına Belediye Başkanı oturuyor. Sonra diğer konuklar sırasıyla yerlerini alıyorlar. Çorba servisleri yapılır. İzzet Baba her zamanki gibi peçetenin bir ucunu gömleğinin yakasına sıkıştırır. Çorbasını bitirince ilacını eline alır, önünde duran dolu su bardağındaki suyun yarısı ile ilacını içer. Serviste en ufak bir hata olmasın diye elleri arkasında İzzet Baba’yı bekleyen garson gelir ve yarım kalan bardağı su ile doldurur. Bunu gören İzzet Baba, gayet kibar bir şekilde garsonu “Evladım gelir misin” diye yanına çağırır. – Ben sizden su istemiş miydim? – Hayır efendim istememiştiniz. Ben eksilen suyunuzu tamamlamak istedim. – Teşekkür ederim. Ama ben yemeğin sonunda diğer ilacımı da yarım bardak su ile alacaktım ve bardağımda su kalmayacaktı. Fakat şimdi bardağımdaki suyun yarısı kalacak ve atılacak, Türkiye’de 67 Milyon insan var. Bu insanların her biri her yemekte yarım bardak su atarsa, bizden sonrakiler nasıl su bulup içecekler. İşte herkesin hayretle ve dehşetle dinleyerek, donakaldığı, ama unutulmayacak israf dersini tüm protokol masasına böyle verir.
Bu durum da bizlere düşen, kendimizi tartıp, tüketim alışkanlıklarımızda kimi örnek aldığımızı, nelerin etkisinde kaldığımızı bir daha düşünmek. Çocuklarımıza olumlu tüketim alışkanlıklarını örnekleyerek kazandırmak. Onları reklamların, cilalı ambalajların ve markaların esaretine terk etmek yerine, yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız her şeyin üzerimizde bir hakkının var olduğu gerçeğine göre eğitmek. İhtiyacımızdan fazlasını tüketmenin, hem sağlığımız için, hem de yeryüzü kaynaklarının geleceği için ihanet anlamına geldiğini öğretmek.
Ve en önemlisi, şükür ehli bir nesil yetiştirebilmek.
Hayatın hemen hemen her alanında israftan söz edebiliriz. Zaman israfı, mal israfı, emek israfı, yetişmiş insan israfı vs… Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir israf yarışı!.. Bu nedenle kirleniyor çevre. Bu nedenle ölüyor tüm canlılarıyla doğa ve tüm kaynaklarıyla dünya. İnsanlar bir yandan üretiyor, bir yandan da hızla israf ediyor. Büyük bir sorumsuzlukla, savurganlıkla yaklaşıyoruz yaşadığımız dünyaya. Öyle ki elbirliğiyle israf ederek tükettik her şeyi!
İnsan, kendisine emanet olarak verilmiş bulunan her türlü imkânı meşru sınırlar içinde elde etme ve kullanma sorumluluğu taşır. Bitki ve hayvanlar doğal dengeyi bozmadan ihtiyaçlarını giderirler. Oysa insan, tüketim sınırlarını alabildiğine genişletmek için çaba harcar. Yeraltı, yerüstü kaynaklarını adeta sömürür ve hesapsız tüketir.
İsrafı bir kelimeyle tanımlayabilir miyiz? Evet, bir vurdumduymazlıktır israf! “Bir damladan ne çıkar deriz”. Hal bu ki düşünmeyiz musluktan damlayan sular barajları tüketir. Saniyede bir damla su, ayda bir ton demektir. Bu hesap bir musluk için. Bir de bir çok evde bir kaç bozuk musluk olduğunu düşünün. Sonucun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz.
Hz. Peygamber (A.S.), ırmakta abdest alan sahabiye suyu israf etmekte olduğunu söyler. Sahabe: “Ey Allah’ın Resulü ırmaktan abdest alırken de su israf olur mu?” diye sorar. Ölçüyü yine Peygamberimiz koyar: “Evet ırmak da olsa, su israf olur” buyurur. Hal bu ki çoğumuz abdest alırken ya da diş fırçalarken suyun akıp gitmesini önemsemeyiz.
Ülkemizde her yıl milyonlarca liralık ekmek çöpe atılıyor. Yalnızca ekmek mi? Tonlarca yiyecek, giyecek çabası. Yoksul ne gözle görüyor? Evine bir ekmek götüremeyen baba, sıcak bir aş pişiremeyen anne için atılan en küçük bir parça bile ne kadar değerlidir. Yalnızca onlar için değil bizim için de değerli olmalı. Bizim küçümseyerek israf ettiklerimize ulaşmanın, birçok muhtaç ailenin hayali olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Rabbü’l Alemin “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyuruyor.
İsraf konusunda bize yine en güzel canlı örneği Bolu’nun babası sevgili İzzet BAYSAL’dan bir anı ile aktaralım yeri gelmişken. Yer Köroğlu Otelin terasındaki lokanta ve İtina ile hazırlanmış protokol masası ve baş köşeye İzzet Baysal oturtuluyor. Sağ tarafına Bolu valisi, sol tarafına Belediye Başkanı oturuyor. Sonra diğer konuklar sırasıyla yerlerini alıyorlar. Çorba servisleri yapılır. İzzet Baba her zamanki gibi peçetenin bir ucunu gömleğinin yakasına sıkıştırır. Çorbasını bitirince ilacını eline alır, önünde duran dolu su bardağındaki suyun yarısı ile ilacını içer. Serviste en ufak bir hata olmasın diye elleri arkasında İzzet Baba’yı bekleyen garson gelir ve yarım kalan bardağı su ile doldurur. Bunu gören İzzet Baba, gayet kibar bir şekilde garsonu “Evladım gelir misin” diye yanına çağırır. – Ben sizden su istemiş miydim? – Hayır efendim istememiştiniz. Ben eksilen suyunuzu tamamlamak istedim. – Teşekkür ederim. Ama ben yemeğin sonunda diğer ilacımı da yarım bardak su ile alacaktım ve bardağımda su kalmayacaktı. Fakat şimdi bardağımdaki suyun yarısı kalacak ve atılacak, Türkiye’de 67 Milyon insan var. Bu insanların her biri her yemekte yarım bardak su atarsa, bizden sonrakiler nasıl su bulup içecekler. İşte herkesin hayretle ve dehşetle dinleyerek, donakaldığı, ama unutulmayacak israf dersini tüm protokol masasına böyle verir.
Bu durum da bizlere düşen, kendimizi tartıp, tüketim alışkanlıklarımızda kimi örnek aldığımızı, nelerin etkisinde kaldığımızı bir daha düşünmek. Çocuklarımıza olumlu tüketim alışkanlıklarını örnekleyerek kazandırmak. Onları reklamların, cilalı ambalajların ve markaların esaretine terk etmek yerine, yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız her şeyin üzerimizde bir hakkının var olduğu gerçeğine göre eğitmek. İhtiyacımızdan fazlasını tüketmenin, hem sağlığımız için, hem de yeryüzü kaynaklarının geleceği için ihanet anlamına geldiğini öğretmek.
Ve en önemlisi, şükür ehli bir nesil yetiştirebilmek.