bayrak sevgisi [email protected] 02/09/2014
Şairin: “ Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. ” mısralarında anlamını bulan konu.
Bu Salı Bayrak Sevgisi üzerine konuşacağız, Bayrak Sevgisi üzerine sohbet edeceğiz. Ezelden ebede, hep hür yaşamış, hür yaşayan, Şerefli Türk Milletinin, hürriyet ve istiklâl sembolüdür, bayrak.
Uğruna devrilen nice yiğitleri, albayraklara sarılı tabutlarda, tekbirlerle omuz verip kaldırdık, gökyüzüne birer birer, ne yardan geçtik, ne de serden geçtik, törede ne varsa inandık, Cuma gecelerinin yasinleriyle sohbet eyledik, gidenlerin ardından, ağladık,ağladık ama göz yaşlarımızı hep, hep içimize akıttık kimseye göstermeden, yine başımız dik, şehitlerimizin ardından: “ Vatan sağolsun ” dedik. Çünkü Divan Anadolu’nun Divan Anaları böyle terbiye etti çocuklarını. Millete saygı,Bayrağa sevgi.
Ve bir şairimiz, milli mücadele ateşlisi, M. Emin YURDAKUL’dan : Sadece iki güzel mısra,
“ Türk evlâdı O dur ki;
Yurdu olan toprağı, ana ırzı bilerek, yad ayağı bastırmaz.
Bir yabancı bayrağı, ezan sesi duyulan, hiçbir yere astırmaz.” Bu altın mısralar uzun uzun açıklamamıza gerek bırakmıyor. Bayrağın anlamı ve değerlerin özeti yapılmış adeta.
Bu bayrak, milletimizce uğruna dünyasını bağışladığı kutsi değerler manzumesidir. Efsanelerle doğmuştur. Yine efsane duygularla gönderdedir. Değerleri temsil azametiyle. Bir efsanemiz, gökteki ay ve yıldızı gecenin gümüşi beyazlığında yerde al kanlar içinde yatan şehitlerin üzerinde buluşturarak tasvir eder Bayrağımızı. Bir diğeri , bayraktaki Hilâl’in yüce Allah’ın ismi şerifinin ilk harfi eliften, yıldızın da Sevgili Peygamberimiz’in, temiz isminin mim’inden doğduğu anlatılır.
Baktığında kendisine Allah’ını, Peygamberini, şehidini hatırlatan bu beyaz ayyıldızlı albayrağa bu Millet elbette kalpten bağlanacaktı. İşte o kalpten merbut olduğu yüksek kıymet uğruna gerektiğinde kan verdi, can verdi, veriyor.
Ve şair diyor ki: “ Denildi mi bir yerin adına, Türk Beldesi,
Gözüm albayrak arar, Kulağım ezan sesi.”
Bayrak Şairi olarak anılan Arif Nihat ASYA, hakikaten en güzel şiirlerini Bayrak üzerine yazmıştır. O şair ki, yazıldığı günden beri dillerden düşmeyen, pek çoğumuzun ezbere söylediği, hele o meşhur “Bayrak ” şiirinde “ Onu selâmlamadan uçan kuşun ” varlığına dahi tahammül edememekte ... Çünkü o, “ yüksek yerlerde açan ” bir çiçektir; tarihimiz, şerefimiz, şiirimiz, her şeyimizdir. Hem barışın güvercini, hem de savaşın kartalıdır. Bu şiirin altındaki imza Arif Nihat Asya’dır ama, bu mısraların asli sahibi ve kefili, yedisinden yetmişine bütün Türk Milletidir.
Siz bakmayın, zaman zaman şahidi olduğumuz hüzün verici olaylara; ulu orta söylenmiş sözlere, sataşmalara. Türk Vatanında, Türk’ün nimetleriyle âbâd olanlar başka renklerin ardına düşmüş olabilirler, hayal kurabilirler.. İhanet gözlerini karartmış olabilir, vatan sevgisinin yerine fani ihtiraslar hakim olmuş da olabilir, Türk bayrağına da, onun al rengine de, ayına yıldızına da düşman olabilirler... Ancak cürümleri sadece bir yumrukluktur. Kendilerinde güç hissedenler, arkalarında güç var, zannedenler, başka başka renklerde hayaller kuranlar, bilmeliler, beyaz ayyıldızlı al bayrağın üstüne başka renklerin gölgesi düşmez, düşürülmez. Dileğimiz odur ki, nankörlükleri doğruları görmelerine engel olmasın. Şunu bilsinler, yeter: Türk bayrağı, Savaşın kartalı, barışın da güvercinidir.
Mübarek Anadolu’da ve Türk’ün bulunduğu her yerde, bin yıldan beri dalgalanan; altında doğduğumuz, gölgesine sığındığımız, uğrunda ölmeye yemin ettiğimiz o al rengin üstüne başka renklerin gölgesi düşebilir mi? Ne mümkün. Ayyıldızlı al bayrak, bizim istiklâlimizin timsali, vatanın semâlarına vurduğumuz mühürdür. Edirne’den Van’a, Şemdinli’nin sınırdaki son karış toprağına kadar şanla, şerefle dalgalanan ve ilelebet dalgalanacak olan odur.
Bayrak, Milletimizin, İstiklâlimizin, Devletimizin remzidir, sembolüdür. Milletsiz devlet olmaz. Bayraksız millet olmaz. Devletin bağımsızlığının nişanesi, göstergesidir, bayrak. Bu itibarla; canavarların dişinden, kurtardığımız bu mübarek vatan üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasasının başlangıç maddelerinde bu mukaddesler koruma altına alınmıştır. Yani vatanı kurtaran, Devleti kuran, Cumhuriyeti ilân eden irade bu tedbiride almıştır. Zira Anayasamızın başlangıç maddelerindeki amir hüküm der ki: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir. Dili, Türkçedir. Bayrağı, beyaz ayyıldızlı albayraktır. Marşı, İstiklâl Marşıdır. Başkenti Ankara’dır. Ve ilave eder, bu hükümler değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. 1921’de ki ilk Anayasadan, 1982’deki son Anayasaya kadar bütün Anayasalarda bu hüküm yeralır.
Unutmayalım ki !
Şanlı bayrağımızı, görderde tutmak, dalgalandırmak için,
Kalenin burçlarını kuvvetlendirmek,
Muhafızlarını iyi yetiştirmek gerekir.
Öyleyse; Mukaddeslerimize sahip olarak daha ileri, daha yükseğe,
Hedef; Çağdaş medeniyet seviyesi üzerine çıkmak.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. ” mısralarında anlamını bulan konu.
Bu Salı Bayrak Sevgisi üzerine konuşacağız, Bayrak Sevgisi üzerine sohbet edeceğiz. Ezelden ebede, hep hür yaşamış, hür yaşayan, Şerefli Türk Milletinin, hürriyet ve istiklâl sembolüdür, bayrak.
Uğruna devrilen nice yiğitleri, albayraklara sarılı tabutlarda, tekbirlerle omuz verip kaldırdık, gökyüzüne birer birer, ne yardan geçtik, ne de serden geçtik, törede ne varsa inandık, Cuma gecelerinin yasinleriyle sohbet eyledik, gidenlerin ardından, ağladık,ağladık ama göz yaşlarımızı hep, hep içimize akıttık kimseye göstermeden, yine başımız dik, şehitlerimizin ardından: “ Vatan sağolsun ” dedik. Çünkü Divan Anadolu’nun Divan Anaları böyle terbiye etti çocuklarını. Millete saygı,Bayrağa sevgi.
Ve bir şairimiz, milli mücadele ateşlisi, M. Emin YURDAKUL’dan : Sadece iki güzel mısra,
“ Türk evlâdı O dur ki;
Yurdu olan toprağı, ana ırzı bilerek, yad ayağı bastırmaz.
Bir yabancı bayrağı, ezan sesi duyulan, hiçbir yere astırmaz.” Bu altın mısralar uzun uzun açıklamamıza gerek bırakmıyor. Bayrağın anlamı ve değerlerin özeti yapılmış adeta.
Bu bayrak, milletimizce uğruna dünyasını bağışladığı kutsi değerler manzumesidir. Efsanelerle doğmuştur. Yine efsane duygularla gönderdedir. Değerleri temsil azametiyle. Bir efsanemiz, gökteki ay ve yıldızı gecenin gümüşi beyazlığında yerde al kanlar içinde yatan şehitlerin üzerinde buluşturarak tasvir eder Bayrağımızı. Bir diğeri , bayraktaki Hilâl’in yüce Allah’ın ismi şerifinin ilk harfi eliften, yıldızın da Sevgili Peygamberimiz’in, temiz isminin mim’inden doğduğu anlatılır.
Baktığında kendisine Allah’ını, Peygamberini, şehidini hatırlatan bu beyaz ayyıldızlı albayrağa bu Millet elbette kalpten bağlanacaktı. İşte o kalpten merbut olduğu yüksek kıymet uğruna gerektiğinde kan verdi, can verdi, veriyor.
Ve şair diyor ki: “ Denildi mi bir yerin adına, Türk Beldesi,
Gözüm albayrak arar, Kulağım ezan sesi.”
Bayrak Şairi olarak anılan Arif Nihat ASYA, hakikaten en güzel şiirlerini Bayrak üzerine yazmıştır. O şair ki, yazıldığı günden beri dillerden düşmeyen, pek çoğumuzun ezbere söylediği, hele o meşhur “Bayrak ” şiirinde “ Onu selâmlamadan uçan kuşun ” varlığına dahi tahammül edememekte ... Çünkü o, “ yüksek yerlerde açan ” bir çiçektir; tarihimiz, şerefimiz, şiirimiz, her şeyimizdir. Hem barışın güvercini, hem de savaşın kartalıdır. Bu şiirin altındaki imza Arif Nihat Asya’dır ama, bu mısraların asli sahibi ve kefili, yedisinden yetmişine bütün Türk Milletidir.
Siz bakmayın, zaman zaman şahidi olduğumuz hüzün verici olaylara; ulu orta söylenmiş sözlere, sataşmalara. Türk Vatanında, Türk’ün nimetleriyle âbâd olanlar başka renklerin ardına düşmüş olabilirler, hayal kurabilirler.. İhanet gözlerini karartmış olabilir, vatan sevgisinin yerine fani ihtiraslar hakim olmuş da olabilir, Türk bayrağına da, onun al rengine de, ayına yıldızına da düşman olabilirler... Ancak cürümleri sadece bir yumrukluktur. Kendilerinde güç hissedenler, arkalarında güç var, zannedenler, başka başka renklerde hayaller kuranlar, bilmeliler, beyaz ayyıldızlı al bayrağın üstüne başka renklerin gölgesi düşmez, düşürülmez. Dileğimiz odur ki, nankörlükleri doğruları görmelerine engel olmasın. Şunu bilsinler, yeter: Türk bayrağı, Savaşın kartalı, barışın da güvercinidir.
Mübarek Anadolu’da ve Türk’ün bulunduğu her yerde, bin yıldan beri dalgalanan; altında doğduğumuz, gölgesine sığındığımız, uğrunda ölmeye yemin ettiğimiz o al rengin üstüne başka renklerin gölgesi düşebilir mi? Ne mümkün. Ayyıldızlı al bayrak, bizim istiklâlimizin timsali, vatanın semâlarına vurduğumuz mühürdür. Edirne’den Van’a, Şemdinli’nin sınırdaki son karış toprağına kadar şanla, şerefle dalgalanan ve ilelebet dalgalanacak olan odur.
Bayrak, Milletimizin, İstiklâlimizin, Devletimizin remzidir, sembolüdür. Milletsiz devlet olmaz. Bayraksız millet olmaz. Devletin bağımsızlığının nişanesi, göstergesidir, bayrak. Bu itibarla; canavarların dişinden, kurtardığımız bu mübarek vatan üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasasının başlangıç maddelerinde bu mukaddesler koruma altına alınmıştır. Yani vatanı kurtaran, Devleti kuran, Cumhuriyeti ilân eden irade bu tedbiride almıştır. Zira Anayasamızın başlangıç maddelerindeki amir hüküm der ki: Türkiye Devleti bir cumhuriyettir. Dili, Türkçedir. Bayrağı, beyaz ayyıldızlı albayraktır. Marşı, İstiklâl Marşıdır. Başkenti Ankara’dır. Ve ilave eder, bu hükümler değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. 1921’de ki ilk Anayasadan, 1982’deki son Anayasaya kadar bütün Anayasalarda bu hüküm yeralır.
Unutmayalım ki !
Şanlı bayrağımızı, görderde tutmak, dalgalandırmak için,
Kalenin burçlarını kuvvetlendirmek,
Muhafızlarını iyi yetiştirmek gerekir.
Öyleyse; Mukaddeslerimize sahip olarak daha ileri, daha yükseğe,
Hedef; Çağdaş medeniyet seviyesi üzerine çıkmak.