Yürüyüş : “Ya Ölüm, Ya İstiklâl ”
Süngümü demir gibi ellerimle kavradım,
Şanlara, zaferlere yürüdüm adım adım. Irkım doğudan koptu,dört bucakta savaştı, Altay’lardan attığım ok,Alp dağlarını aştı. Her vahşi kaya tuttu, bir kartalın yasını, Sildi mağrur kartallar silahımın pasını. Zulme karşı besledim, ruhumda acı bir kin, Asırlarca vuruştum yurdum ve hakkım için. Yürüdüğüm izlere eğilde, hürmetle bak, Ecdadımın kanıyla yoğrulmuştur bu toprak. Yurdumu çiğneyenin, saçından süzülen kan, Kulağında küpedir, yakut damlalarından. Kalsa sınırlarımda tek bir kol, tek bir bilek, Tarih onu bir kılıç kabzasında görecek. Varsa hakkın kılıçtır, tutunacak bir dalı, Yaşayacak milletler, hakkımı tanımalı. Benden kurban isteyen zulüm mabetlerine, Yangınlar girmelidir, buhurdanlar yerine. Adımın biri Oğuz, biri Mustafa Kemâl, Irkımın istediği : “Ya Ölüm, Ya İstiklâl”. Samih RIFAT BANDIRMA VAPURU
Karabulutlar çöker üstüne, Karardıkça kararır Karadeniz. Karanlık sularda, Kayar gider bir karaltı. Kararan bahtımıza inat, İçinde aydınlık saklı. * * * Üç kıtada küstürdüğümüz güneş, Yüzümüze gülümsedi Samsun’da. Tuğ oldu önümüzde Yürüdük ardı sıra; Amasya’dan Erzurum’a, Erzurum’dan Sivas’a. Devlet kurmuş hanlardan El alıp Ankara’da, Hatırladık millet olduğumuzu. Kafa tuttuk dünyaya. O mübarek meclisin Tahta sıralarından Erkekçe yükseldi sesimiz. “Hayır!” dedik, Esarete, himayeye, mandaya. * * * Yirmi iki gece Yirmi iki gündüz, Ne düşman uyudu ne de biz. Kan sızdı yatağına Üstüne sindi barut kokusu. Ağustos’tan Eylül’e Akan zamana inat Akmadı, bekledi su. Seyretti baştan sona Öldü denen milletin Yeniden doğuşunu. Sakarya, Köpük köpük, zerre zerre Boylu boyunca zafer muştusu. Karadeniz’e doğru Bir başka akar suyu… * * * Hızlı ve sessiz dönüyor zaman. Sessiz yürüyor Mehmetler, Telaşsız ve çabuk. Keçe sarılı toynaklar, Sessizce basıyor toprağa. Alı, kırı, yağızı Korkuyor kişnemekten. Bir şeylerin farkında gibi atlar. Düzleşiyor yokuşlar. Yol veriyor anne toprak. Öpüyor, okşuyor keçe sarılı tekerlekleri, Ağlamadan dönsünler diye. * * * Ve ilk topun gürlediği an Kopan kıyametin ardından Bir el, Ağustos sabahında Akdeniz’i gösterdi Kocatepe’den. Gördüler hedefe varanlar; Hiçbir yerinde dünyanın Hiçbir zaman, Daha güzel olmadı deniz Eylül’ün dokuzunda İzmir Körfezi’nde olduğundan… * * * Binlerce yıl önceden Binlerce yıl sonraya Bu toprakta bebekler Yeminli gelirler dünyaya, Dik tutmak için yurda adak başlarını Sonsuza kadar. Kızlar; Rahime Onbaşıdır Çukurova’da, Kastamonu’da Şerife Bacı. Erkekler; Mustafa doğarlar Hürremlere inat Sonra Mehmet olurlar Çanakkale’dekiler kadar. * * * Gafletten, dalaletten Cesaret alıp düşman, İhanetle kol kola Kuşatırsa dört yandan; Ne zaman ne de yer fark eder, İş başa düşerse eğer. Her ahval ve şeraitte Her Türk’ün Yüreğindeki limandan Bir Bandırma Vapuru, “Vira bismillah!” der Samsun’a doğru. Fazıl Ahmet BAHADIR |
istiklal savaşıİstiklâl savaşı gençleriyiz biz:
Tarihe koç Türkler diye şan verdik! Yurdumuz azizdir, çiğnetmeyiz biz: Uğruna bu kadar kahraman verdik. Aç çıplak savaştık tipide, karda, Kartallar avladık sarp kayalarda, Sakarya önünde Dumlupınar'da, Ulu Gazi'mize imtihan verdik. Soğuklar zalimdi, kışlar amansız; Kuşlar yuvalardan düşerdi cansız; Vuruştuk yaralı, hasta, dermansız; Ne aman istedik, ne aman verdik. Yıllarca ufkunda yedi renk bayrak, Salındı bizimdir diye bu toprak, Hepsini allara boyadı şafak, Göklere içtiği kadar kan verdik. Kılıç kınlarından süzüldü kanlar, Al döndü akından kır küheylânlar, Açtı baharımız hep erguvanlar, Dağlara çiçekler armağan verdik. Murat dağlarından indik aşağı, Göründü uzaktan Gediz ırmağı, Kuruldu İzmir'e Türk'ün otağı, Vatana yeniden bir vatan dedik. Samih RİFAT |
Düzenlemek için buraya tıklayın.
|
Düzenlemek için buraya tıklayın.
|