BARBAROS HAYREDDİN PAŞA [email protected] 30/06/2020
Bu hafta, Deryaların tapusunu vatan tapusuna bağlayan, Barbaros Hayrettin Paşa’yı anlatacağız.
Asya bozkırlarından geldik Anadolu’ya, Yurt edindik, Otağ kurduk yerleştik. Anadolu Selçukluları, Beylikler, Osmanlı ile çınar olduk. Üç kıtaya dal budak saldık. Gölgesinde, milyonlarca insan, yüzlerce millet huzur ve saadetlerle yaşadı. Bu tarihi seyir içinde, tarih bizi hep at sırtında, at nalı sesleri ile hatırlar. Hep savaş meydanlarını hatırlarız, anlatırız. Ama denizlerde de engin dalgalar gibi engin zaferlerimiz var bizim. Çünkü Ulu çınar olmak, umman denizlerde de söz sahibi olmayı gerektiriyordu. Necip milletimiz 14. Yy.dan itibaren denizle kucaklaşmış, denizlerdeki tecrübesini ve hükümranlığını katlayarak artırmıştır.
Kanuni Devri Osmanlı’nın zirvesi, güç zirvesi. Büyük Milletlerin, büyük adamlar ortaya çıkardığı, büyük adamların da büyük olaylara imza attığı ise bir başka gerçek. Osmanlı Devleti Asya-Avrupa-Afrika’ya hakim bir devlet haline geldiği zaman Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişaha sahipti. Kanuni Sultan Süleyman ise bir Mimar Sinan’a, bir Ebussud Efendi’ye sahipti. Aynı muhteşem güç döneminde, dünya denizcilik tarihinin tartışmasız en büyüğü olan Barbaros Hayrettin Paşa gibi bir Kaptan-ı Derya’nın da yetiştiğini görüyoruz.
Asıl adı Hızır Reis’i biz Barbaros Hayrettin Paşa olarak biliyoruz. Ancak Barbaros ve Hayrettin isimleri tesadüf değildir? Barbaros kelimesi, Avrupalıların Hızır Reis’e yakıştırdıkları bir isimdir. Bu isim onlar için korkunun ifadesidir. Barbaros’u donanması ile gören Avrupalı denizciler, kırmızı sakal anlamında “Barbaros geliyor” diyor, paniğe kapılıyorlardı. Hayrettin ismine gelince, Hayrettin saygının ifadesidir. Hızır Reis’e Hayrettin ismini Kanuni Sultan Süleyman koymuştu. Niçin koymuştu? “Milletine ve dinine hayırlı işler yapan insan” demekti, Hayrettin.
Barbaros Hayrettin Paşa, Yakup Bey adlı bir sipahinin oğludur. Fatih, Midilli adasını fethedince adanın idaresini Yakup Bey’e vermiştir. Yakup Bey’in dört oğlu vardır. Hızır-Oruç-İshak-İlyas.
Hızır Reis, 1473’de doğdu. Genç yaşta kardeşi ile denizciliğe başladı. O sıralarda adalarda hep denizciler ikamet etmişler, hep denize yönelmişler. Yakup Bey’in oğulları denize meyyaldir, denize heveslidirler. Mücadeleler, denizler, dalgalar derken dalgalar ve denizler olgunlaştıracak, pişirecek, kısa zamanda usta birer denizci olacaklardı.
Hızır, kardeşi Oruç Reis ile birlikte, Akdeniz’e açılır. Kuzey Afrika’da Tunus yakınlarındaki Cerbe adasını fethederler, orayı üs yaparlar. O sırada Tunus çok yakındır, Tunus’un yerli halkıyla Oruç Reis Tunus’tan kendisine bir üs yeri alır. İki kardeş kısa zamanda isimlerini duyururlar. Fransız, İspanyol, Venedik, Ceneviz gemileri onlardan artık yaka silkmektedir. 1516 yılında nihayet, en büyük ataklarını gerçekleştirip Cezayir’i ele geçirdiler ve orada bir hükümet kurdular. Oruç Reis hükümetin başına geçti, Hızır Reis denizlerde dolaşıyordu yine. Ancak İspanyollar, yerli halkı kandırarak hile ve entrika ile Oruç Reis’e kışkırttılar. Kendileri de katılarak saldırıya geçtiler. Bir avuç neferiyle Oruç Reis, 1519 yılında şehit düştü. Hızır Reis, Hükümetin başına geçti. Ancak O denize aşıktı, dalgalarla olmak istiyordu, karaya alışamadı, bir türlü. Bu sırada Yavuz Sultan Selim, Osmanlı tahtındadır ve Mısır’ı henüz fethetmiştir. Artık Afrika’nın bir ucunda Osmanlı, bir ucunda Hızır Reis’in ülkesi vardır. Barbaros Hayrettin Paşa, Kuzey Afrika’daki durumunu sağlamlaştırmak için Mısır’ın da Osmanlı’ya katılmasını fırsat bilerek Yavuz’a bir elçi heyeti gönderdi. Cezayir’in de Osmanlı ülkesine katılmasını istedi. Elçilerini ve Barbaros’un isteğini memnuniyetle kabul eden Yavuz, Barbaros’a “Beylerbeylik” ünvanı vererek, Cezayir’i yine ona verdi. “Hediyen kabulümdür, Beylerbeyim olarak sen yönet.” deyince çaresiz Cezayir’in yönetimine tekrar devam eder. Artık Yavuz’un da bendesi olmuştur.
Artık Hızır Reis, korsanlıktan Hükümet Reisliğine, şimdi de Osmanlı Veziri ve Paşası haline gelmiştir. Bu suretle Avrupalılara ve İspanyollara karşı durumu kuvvetlenmişti. Barbaros’un etki alanı olan Akdeniz’de kuvveti, cesareti bir efsane halinde dalga dalga yayılıyor, Kırmızı sakalı Avrupa’da dilden dile konuşuluyordu. Avrupa’nın huzursuzluğu gittikçe kabarıyor, artıyordu. 1520’de Yavuz’un erken vefatı, genç padişah Kanuni’nin tahta çıkışı, babasına Cezayir’i hediye eden Barbaros’a yeni bir ümit vermişti, Cezayir’den kurtulma yolunda. Bu defa Kanuni’ye hediye etmek için İstanbul’a gelir gemileri ile huzura varır. Cezayir’in anahtarlarını uzatır ve “hediyemdir.” der. Bu hediye karşısında Kanuni’de anahtarları tekrar Barbaros’a uzatır ve der ki: “Bundan böyle hem Cezayir senin, hem donanmam, artık deryalarımın kaptanısın.” Yani deniz kuvvetleri komutanlığına tayin eder, Barbaros’u. Artık Barbaros Akdeniz’de tek başına değildir, O artık Osmanlı Amiralidir.
Barbaros yenilmez armada olarak Akdeniz’dedir. Avrupa’nın ise etekleri tutuşur, haçlı donanması meydana getirmeye koyuldular. Ve nihayet 28 Eylül 1538 Preveze’de şanslarını deneyecekler, boylarının ölçüsünü alacaklardı. Preveze Zaferi, Türk Milletinin tarihi boyunca kazandığı büyük zaferlerden biri olmuştur. Barbaros, bu galibiyet ile Haçlı donanmasını yok etmiştir. Preveze’de düşman donanmasının kaybettiği gemi sayısı o günkü şartlarda Osmanlı Devleti’nin bütün donanmasından fazlaydı. Bu da Zaferin ne kadar büyük olduğunun bir işaretidir.
Barbaros’un zaferlerle dolu bir hayatı olmuş, özgürlüğüne düşkün biri olarak tanınmış, belki bunu uçsuz bucaksız denizlerde bulmuş olacak ki denizi karadan çok sevdiğini her fırsatta dile getirmiştir. Hatta sefere hazırlandığı bir sırada Kanuni Sultan Süleyman’ın “Mevsim kıştır, denizler azgındır, sana bir zarar gelmesin korkarım” sözlerine, Barbaros “Kulunuzun evi barkı denizdir. Bana denizden zarar gelmez hünkârım ” diyerek cevap verir.
Baştanbaşa şanla şerefle dolu geçen yetmiş üç yıllık bir ömürden sonra 4 Temmuz 1546 yılında İstanbul’da Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Türbesi Beşiktaş’tadır ve mütevazi bir anıtın üzerinden Türk çocuklarına parmağıyla hala engin denizleri işaret etmektedir. Akdeniz bizim demektedir. Allah O’ndan razı olsun. Ruhu şad olsun.
Asya bozkırlarından geldik Anadolu’ya, Yurt edindik, Otağ kurduk yerleştik. Anadolu Selçukluları, Beylikler, Osmanlı ile çınar olduk. Üç kıtaya dal budak saldık. Gölgesinde, milyonlarca insan, yüzlerce millet huzur ve saadetlerle yaşadı. Bu tarihi seyir içinde, tarih bizi hep at sırtında, at nalı sesleri ile hatırlar. Hep savaş meydanlarını hatırlarız, anlatırız. Ama denizlerde de engin dalgalar gibi engin zaferlerimiz var bizim. Çünkü Ulu çınar olmak, umman denizlerde de söz sahibi olmayı gerektiriyordu. Necip milletimiz 14. Yy.dan itibaren denizle kucaklaşmış, denizlerdeki tecrübesini ve hükümranlığını katlayarak artırmıştır.
Kanuni Devri Osmanlı’nın zirvesi, güç zirvesi. Büyük Milletlerin, büyük adamlar ortaya çıkardığı, büyük adamların da büyük olaylara imza attığı ise bir başka gerçek. Osmanlı Devleti Asya-Avrupa-Afrika’ya hakim bir devlet haline geldiği zaman Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişaha sahipti. Kanuni Sultan Süleyman ise bir Mimar Sinan’a, bir Ebussud Efendi’ye sahipti. Aynı muhteşem güç döneminde, dünya denizcilik tarihinin tartışmasız en büyüğü olan Barbaros Hayrettin Paşa gibi bir Kaptan-ı Derya’nın da yetiştiğini görüyoruz.
Asıl adı Hızır Reis’i biz Barbaros Hayrettin Paşa olarak biliyoruz. Ancak Barbaros ve Hayrettin isimleri tesadüf değildir? Barbaros kelimesi, Avrupalıların Hızır Reis’e yakıştırdıkları bir isimdir. Bu isim onlar için korkunun ifadesidir. Barbaros’u donanması ile gören Avrupalı denizciler, kırmızı sakal anlamında “Barbaros geliyor” diyor, paniğe kapılıyorlardı. Hayrettin ismine gelince, Hayrettin saygının ifadesidir. Hızır Reis’e Hayrettin ismini Kanuni Sultan Süleyman koymuştu. Niçin koymuştu? “Milletine ve dinine hayırlı işler yapan insan” demekti, Hayrettin.
Barbaros Hayrettin Paşa, Yakup Bey adlı bir sipahinin oğludur. Fatih, Midilli adasını fethedince adanın idaresini Yakup Bey’e vermiştir. Yakup Bey’in dört oğlu vardır. Hızır-Oruç-İshak-İlyas.
Hızır Reis, 1473’de doğdu. Genç yaşta kardeşi ile denizciliğe başladı. O sıralarda adalarda hep denizciler ikamet etmişler, hep denize yönelmişler. Yakup Bey’in oğulları denize meyyaldir, denize heveslidirler. Mücadeleler, denizler, dalgalar derken dalgalar ve denizler olgunlaştıracak, pişirecek, kısa zamanda usta birer denizci olacaklardı.
Hızır, kardeşi Oruç Reis ile birlikte, Akdeniz’e açılır. Kuzey Afrika’da Tunus yakınlarındaki Cerbe adasını fethederler, orayı üs yaparlar. O sırada Tunus çok yakındır, Tunus’un yerli halkıyla Oruç Reis Tunus’tan kendisine bir üs yeri alır. İki kardeş kısa zamanda isimlerini duyururlar. Fransız, İspanyol, Venedik, Ceneviz gemileri onlardan artık yaka silkmektedir. 1516 yılında nihayet, en büyük ataklarını gerçekleştirip Cezayir’i ele geçirdiler ve orada bir hükümet kurdular. Oruç Reis hükümetin başına geçti, Hızır Reis denizlerde dolaşıyordu yine. Ancak İspanyollar, yerli halkı kandırarak hile ve entrika ile Oruç Reis’e kışkırttılar. Kendileri de katılarak saldırıya geçtiler. Bir avuç neferiyle Oruç Reis, 1519 yılında şehit düştü. Hızır Reis, Hükümetin başına geçti. Ancak O denize aşıktı, dalgalarla olmak istiyordu, karaya alışamadı, bir türlü. Bu sırada Yavuz Sultan Selim, Osmanlı tahtındadır ve Mısır’ı henüz fethetmiştir. Artık Afrika’nın bir ucunda Osmanlı, bir ucunda Hızır Reis’in ülkesi vardır. Barbaros Hayrettin Paşa, Kuzey Afrika’daki durumunu sağlamlaştırmak için Mısır’ın da Osmanlı’ya katılmasını fırsat bilerek Yavuz’a bir elçi heyeti gönderdi. Cezayir’in de Osmanlı ülkesine katılmasını istedi. Elçilerini ve Barbaros’un isteğini memnuniyetle kabul eden Yavuz, Barbaros’a “Beylerbeylik” ünvanı vererek, Cezayir’i yine ona verdi. “Hediyen kabulümdür, Beylerbeyim olarak sen yönet.” deyince çaresiz Cezayir’in yönetimine tekrar devam eder. Artık Yavuz’un da bendesi olmuştur.
Artık Hızır Reis, korsanlıktan Hükümet Reisliğine, şimdi de Osmanlı Veziri ve Paşası haline gelmiştir. Bu suretle Avrupalılara ve İspanyollara karşı durumu kuvvetlenmişti. Barbaros’un etki alanı olan Akdeniz’de kuvveti, cesareti bir efsane halinde dalga dalga yayılıyor, Kırmızı sakalı Avrupa’da dilden dile konuşuluyordu. Avrupa’nın huzursuzluğu gittikçe kabarıyor, artıyordu. 1520’de Yavuz’un erken vefatı, genç padişah Kanuni’nin tahta çıkışı, babasına Cezayir’i hediye eden Barbaros’a yeni bir ümit vermişti, Cezayir’den kurtulma yolunda. Bu defa Kanuni’ye hediye etmek için İstanbul’a gelir gemileri ile huzura varır. Cezayir’in anahtarlarını uzatır ve “hediyemdir.” der. Bu hediye karşısında Kanuni’de anahtarları tekrar Barbaros’a uzatır ve der ki: “Bundan böyle hem Cezayir senin, hem donanmam, artık deryalarımın kaptanısın.” Yani deniz kuvvetleri komutanlığına tayin eder, Barbaros’u. Artık Barbaros Akdeniz’de tek başına değildir, O artık Osmanlı Amiralidir.
Barbaros yenilmez armada olarak Akdeniz’dedir. Avrupa’nın ise etekleri tutuşur, haçlı donanması meydana getirmeye koyuldular. Ve nihayet 28 Eylül 1538 Preveze’de şanslarını deneyecekler, boylarının ölçüsünü alacaklardı. Preveze Zaferi, Türk Milletinin tarihi boyunca kazandığı büyük zaferlerden biri olmuştur. Barbaros, bu galibiyet ile Haçlı donanmasını yok etmiştir. Preveze’de düşman donanmasının kaybettiği gemi sayısı o günkü şartlarda Osmanlı Devleti’nin bütün donanmasından fazlaydı. Bu da Zaferin ne kadar büyük olduğunun bir işaretidir.
Barbaros’un zaferlerle dolu bir hayatı olmuş, özgürlüğüne düşkün biri olarak tanınmış, belki bunu uçsuz bucaksız denizlerde bulmuş olacak ki denizi karadan çok sevdiğini her fırsatta dile getirmiştir. Hatta sefere hazırlandığı bir sırada Kanuni Sultan Süleyman’ın “Mevsim kıştır, denizler azgındır, sana bir zarar gelmesin korkarım” sözlerine, Barbaros “Kulunuzun evi barkı denizdir. Bana denizden zarar gelmez hünkârım ” diyerek cevap verir.
Baştanbaşa şanla şerefle dolu geçen yetmiş üç yıllık bir ömürden sonra 4 Temmuz 1546 yılında İstanbul’da Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Türbesi Beşiktaş’tadır ve mütevazi bir anıtın üzerinden Türk çocuklarına parmağıyla hala engin denizleri işaret etmektedir. Akdeniz bizim demektedir. Allah O’ndan razı olsun. Ruhu şad olsun.