suizan [email protected] 17/06/2014
Suizan, herhangi bir kimse
hakkında kesin bilgi olmadığı halde, kötü düşünmek ve olumsuz karar vermektir.
Sosyal hayatı altüst eden, insanların arasını
açan çok dehşetli bir hastalıktır.
Bazı şüpheler üzerinden kötü hükme varmanın vahim sonuçları insanı şaşırtır. Şöyle bir hikâye anlatılır: Şehirden uzak bir yerde yaşayan genç bir çift varmış. Bunlar, yaralı olarak buldukları bir gelinciği eve almış ve tedavi etmişler. Zamanla gelinciği çok sevmişler ve evde beslemeye karar vermişler. Bir süre sonra, bu çiftin bir çocukları dünyaya gelmiş. Gelincik çok zararsız ve kendi halinde olduğu halde, her zaman çok dikkat ederlermiş. Zihinlerinde hep “Gelincik çocuğa zarar verebilir” düşüncesi varmış. Bir defasında, eşi evde yokken, kadının kısa bir süreliğine evden ayrılması icap etmiş. Ancak evde çocukla gelinciği yalnız bırakmaktan korkuyormuş. Sonunda “Birkaç dakikaya gider gelirim. Bir şey olmaz” diye düşünmüş ve hızlıca evden ayrılmış. İşi biter bitmez koşarak eve dönmüş. Bir de ne görsün, gelinciğin ağzı kanlar içinde! Kadın adeta çıldırmış. Hemen gelinciğe saldırmış ve oracıkta öldürmüş. Hızlıca bebeğini bıraktığı odaya yürümüş. Bebeği sapasağlam görünce şaşırmış. Ama biraz sonra gördüğü manzara karşısında donup kalmış. Çünkü bebeğin beşiğinin yan tarafında, parçalanmış bir yılan duruyormuş. Suizannın kötü neticesini anlatan çok ibretlik bir kıssa...
Bu sadece bir kıssa ama gerçek hayatta, zanna düştüğü için adam öldürüp katil olanların hikâyelerini de mutlaka duymuş, ya da okumuş olmalısınız…
Sevgili Peygamberimiz, "Suizan yanlış karar vermeye sebep olur.” buyuruyor. Müminler birbirlerine hep hüsnüzan (iyi kanaat) beslemelidir. Eş-dost ve yakınlarını şüphe uyandıracak bir şekilde görseler bile, haklarında olumlu düşünmelidir. Velev ki şüphe ettikleri şeyde haklı olduklarını görseler bile, bir kusurdan dolayı hemen o kimse hakkında kötü yargıda bulunmamalıdır.
Kardeşinde gördüğü bir kusurdan dolayı, hemen kötü hükme varıp soğuk tavır takınmak, sonuçta oluşan güvensizlik ortamı, sosyal hayatı felce uğratır. Rabbimiz hemen ceza verseydi, yeryüzünde kimse kalmazdı. Müminlerin de birbirlerine kaşı müsamahakâr yaklaşmaları gerekir. Ayet-i kerimede Rabbimiz mealen şöyle buyurur: “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 12)
Bir düşünelim, suizanna maruz kalan bizsek ne yaparız? Ya bu suizan biraz daha ilerleyip gerçekmiş gibi başkalarına da anlatılırsa ne düşünürüz? Hiç işlemediğimiz bir günah yüzünden suçlanıp yadırganırsak nasıl bir ruh haline gireriz? Zina ya da hırsızlık gibi bir suç hususunda zanna maruz kalsak mesela!…
Bir anlığına olsun, kendimizi suizanda bulunacağımız kişinin yerine koymalı ve “Onun yerinde olsam bana nasıl davranılmasını isterdim” diye, kendimize sormalıyız. Bu şekilde bir empati, bizi suizan tehlikesinden uzak tutar.
Suizan hastalığına karşı, hüsnüzan ilacını kullanmalıyız. Böyle bir sahne ile karşılaştığımız zaman “Belki de şöyle bir şey olduğu için böyle olmuştur” gibi düşünerek, olayın hep olumlu taraflarına bakmamız icap eder. Çünkü dinimiz, her fırsatta hüsnüzannı emrediyor ve suizandan sakındırıyor. Hüsnüzan bizi birbirimize çekerken, suizan fitne ve fesat tohumlarını eker ve bizi birbirimizden iter.
Suizandan uzak durmak için insanın kendi nefsini herkesten kötü görmesi ve muhasebe yapması menfaatinedir. Bir başkası hakkında zanna dair şeytandan kendisine bir vesvese gelen insan; “Ey Nefsim! Ahirette Allah bana, ‘Falan ne yaptı, filan ne yaptı?’ diye sormayacak,’ Ey kulum! Sen ne yaptın?’ diye soracak, benim bir başkası ile kaybedecek vaktim yok. Yanlış düşüncelere kapılırsam bir de bundan hesaba çekilirim. Hesap günü çetin bir gündür. Bir de bununla uğraşmak zorunda kalmayayım.” diye, nefsine nasihat etmelidir…
Bazı şüpheler üzerinden kötü hükme varmanın vahim sonuçları insanı şaşırtır. Şöyle bir hikâye anlatılır: Şehirden uzak bir yerde yaşayan genç bir çift varmış. Bunlar, yaralı olarak buldukları bir gelinciği eve almış ve tedavi etmişler. Zamanla gelinciği çok sevmişler ve evde beslemeye karar vermişler. Bir süre sonra, bu çiftin bir çocukları dünyaya gelmiş. Gelincik çok zararsız ve kendi halinde olduğu halde, her zaman çok dikkat ederlermiş. Zihinlerinde hep “Gelincik çocuğa zarar verebilir” düşüncesi varmış. Bir defasında, eşi evde yokken, kadının kısa bir süreliğine evden ayrılması icap etmiş. Ancak evde çocukla gelinciği yalnız bırakmaktan korkuyormuş. Sonunda “Birkaç dakikaya gider gelirim. Bir şey olmaz” diye düşünmüş ve hızlıca evden ayrılmış. İşi biter bitmez koşarak eve dönmüş. Bir de ne görsün, gelinciğin ağzı kanlar içinde! Kadın adeta çıldırmış. Hemen gelinciğe saldırmış ve oracıkta öldürmüş. Hızlıca bebeğini bıraktığı odaya yürümüş. Bebeği sapasağlam görünce şaşırmış. Ama biraz sonra gördüğü manzara karşısında donup kalmış. Çünkü bebeğin beşiğinin yan tarafında, parçalanmış bir yılan duruyormuş. Suizannın kötü neticesini anlatan çok ibretlik bir kıssa...
Bu sadece bir kıssa ama gerçek hayatta, zanna düştüğü için adam öldürüp katil olanların hikâyelerini de mutlaka duymuş, ya da okumuş olmalısınız…
Sevgili Peygamberimiz, "Suizan yanlış karar vermeye sebep olur.” buyuruyor. Müminler birbirlerine hep hüsnüzan (iyi kanaat) beslemelidir. Eş-dost ve yakınlarını şüphe uyandıracak bir şekilde görseler bile, haklarında olumlu düşünmelidir. Velev ki şüphe ettikleri şeyde haklı olduklarını görseler bile, bir kusurdan dolayı hemen o kimse hakkında kötü yargıda bulunmamalıdır.
Kardeşinde gördüğü bir kusurdan dolayı, hemen kötü hükme varıp soğuk tavır takınmak, sonuçta oluşan güvensizlik ortamı, sosyal hayatı felce uğratır. Rabbimiz hemen ceza verseydi, yeryüzünde kimse kalmazdı. Müminlerin de birbirlerine kaşı müsamahakâr yaklaşmaları gerekir. Ayet-i kerimede Rabbimiz mealen şöyle buyurur: “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 12)
Bir düşünelim, suizanna maruz kalan bizsek ne yaparız? Ya bu suizan biraz daha ilerleyip gerçekmiş gibi başkalarına da anlatılırsa ne düşünürüz? Hiç işlemediğimiz bir günah yüzünden suçlanıp yadırganırsak nasıl bir ruh haline gireriz? Zina ya da hırsızlık gibi bir suç hususunda zanna maruz kalsak mesela!…
Bir anlığına olsun, kendimizi suizanda bulunacağımız kişinin yerine koymalı ve “Onun yerinde olsam bana nasıl davranılmasını isterdim” diye, kendimize sormalıyız. Bu şekilde bir empati, bizi suizan tehlikesinden uzak tutar.
Suizan hastalığına karşı, hüsnüzan ilacını kullanmalıyız. Böyle bir sahne ile karşılaştığımız zaman “Belki de şöyle bir şey olduğu için böyle olmuştur” gibi düşünerek, olayın hep olumlu taraflarına bakmamız icap eder. Çünkü dinimiz, her fırsatta hüsnüzannı emrediyor ve suizandan sakındırıyor. Hüsnüzan bizi birbirimize çekerken, suizan fitne ve fesat tohumlarını eker ve bizi birbirimizden iter.
Suizandan uzak durmak için insanın kendi nefsini herkesten kötü görmesi ve muhasebe yapması menfaatinedir. Bir başkası hakkında zanna dair şeytandan kendisine bir vesvese gelen insan; “Ey Nefsim! Ahirette Allah bana, ‘Falan ne yaptı, filan ne yaptı?’ diye sormayacak,’ Ey kulum! Sen ne yaptın?’ diye soracak, benim bir başkası ile kaybedecek vaktim yok. Yanlış düşüncelere kapılırsam bir de bundan hesaba çekilirim. Hesap günü çetin bir gündür. Bir de bununla uğraşmak zorunda kalmayayım.” diye, nefsine nasihat etmelidir…