"devlet-i ebet müddet" [email protected] 30/04/2013
Dünya üzerinde şanla şerefle yaşamış, şimdi yaşayan ve gelecekte de yaşayacak olan Türk Milleti, ezelden ebede bağımsız ve hür yaşamakla, hükümran olduğu topraklarda devlet kurmakla meşhurdur. Devlet, sınırları belli vatan üzerinde, ortak tarihe ve kültüre sahip insanların, sağlam bir gelecek ülküsüyle oluşturmuş oldukları soyut bir sistemdir. Ve devletin gerekliliği, ekmek gibi, su gibi, hava gibi, yaşamak için şarttı Türkler için.
Türkler, hiçbir zaman devletsiz yaşamamış, yaşayamamıştır. Hatta devlet, Türklerde bir gelenek halini almıştır. Türk devlet geleneği, çok eskilere dayanır. Tarihe bakıldığında bu, tartışmasız bir gerçektir. Çok sayıda devlet kuran Türkler, devletsiz yaşamayı zillet gibi görmüşlerdir. On altı imparatorluk, yüz on altı büyük devlet kurmuştur Türkler. Ve dünya tarihinin şekillenmesinde, günümüz uygarlıklarının temelinde ve teşekkülünde ilk olma, örnek olma, şerefine de layıktır. Ancak bir hakikati de söylemeliyiz ki, çok sayıda devlet kuran Türkler, çok güçlü ve uzun soluklu yaşamışlar, fakat ezeli ve ebedi düşman, Türk varlığına kast etmiş, dışarıdan saldırılarla ve içeriden nifâklarla devletin sonunu getirmişlerdir. Millet varlığı devam ettiği, esaret en büyük zillet sayıldığı için, her türlü eza cefa zorluk yokluk Türklüğe, birlik olmayı, diri olmayı, mücadele kararlılığında olmayı öğretmiştir. Bunda da tabi ki başarılı olmuş ve yeni bir devlet ile sahnedeki yerini tekrar almıştır.
Bu devlet adları Tarih satırlarında ilk Türk devleti Hunlar, ardından ilk Türk adını taşıyan devlet Göktürkler, yerleşik hayata geçen devlet Uygurlar, ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar, Hindistan'a İslamiyeti taşıyan Gazneliler, İslamiyeti dünya dini yapan ve Türklere Anadolu’yu açan Selçuklular, Haçlılara Anadolu’yu mezar yapan Anadolu Selçukları, üç kıtaya İslamiyetin mührünü vuran ve dünya devleti yapan ve güçlü merkezi yapısı ile en uzun yaşayan Osmanlı Devleti, nihayet milli devlet, son kale ve ebedi kale Türkiye Cumhuriyeti şeklinde sıralanmıştır. Devlet geleneğinde vazgeçilmez en önemli unsur bağımsızlığın olmasıdır. Bağımlı yaşamak yani esarette olmak bir zillettir. Esarette yaşamaktansa ölmeyi tercih etmişlerdir.
Türk’e, 3 kıta 7 iklimi çok gören düşman, olanca gücüyle ve şeytanı çatlatan hile ve desiseleriyle üzerimize saldırdı. Ölüm kalım mücadelesi verdik, Anadolu Yaylası’na sıkıştık. 7’den 77’ye bütün bir millet, Mustafa Kemal önderliğinde destansı bir şahlanışla, misak-ı millî ile belirlenen topraklarda genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu. Cihan İmparatorluğumuz paylaşılamayan bir coğrafya üzerindeydi. Parçalandı, yıkıldı ancak; kimseye de yar olmadı bu topraklar. Osmanlı coğrafyası üzerinde şu an 50’ye yakın devlet veya devletçik var. Dikkat edilirse hiçbirisi, kendisinin sandığı topraklarda hükümran değil. Veli-i nimetleri Osmanlı devrinde beydiler, efendi, ağa idiler. Beyliğin, efendiliğin, hükümranlığın yerine ihaneti, zilleti, uşak olmayı, sömürgeleşmeyi tercih ettiler. O gün bugündür, iki yakaları bir araya gelmedi. Huzur yüzü görmediler, görmeyecekler. Nimete nankörlük edenlerin akıbetleri ne olacak ki? Yönetilmeye alışanlar, hiçbir zaman kendi başlarına yaşamayı beceremezler, uşak olmak onlar için en uygun karakterdir.
Türk devlet geleneğinde millet hayatı devam ettiği sürece değişen devlet değil, ismi ve idare şeklidir. Son söz: Geçmiş ve mevcut devletlerimizin hepsinin ortak ismi, Devlet-i Ebed Müddet’tir. Bu, dün “Devlet-i Ali Osman” idi, bugün “Türkiye Cumhuriyeti”dir. Devlet-i Ebed Müddet üst kimliği, iyi kavranır ve iyi anlaşılırsa iflah olmayan bölücülüğün tedavisinde iyileştirici teşhis doğar. Bu topraklardaki her nüfus, asırlardır bu hüviyetle, bu kimlikle yaşamıştır ve yaşayacaktır. Bu sonuca mühalif her düşünce ve oluşum nafiledir, neticesi değişmeyen hüsrandır.
TC, kendiliğinden durup dururken ortaya çıkmadı. Destan ölüm kalım savaşı ile doğdu. O, bir devamlılığın tezahürüdür. Devamlılık ifade eden ismi Osmanlı ecdadımız vermiştir. Güçlü merkezi yapısı ve teşkilat yapısı ile Altı yüzyıl yaşamış, Yirmi milyon kilometre kare büyüklükte devasa devlet, ama hileler oyunlar ihanetler maceralar ihmaller sonunu getirdi. Asli unsur tekrar harekete geçti. Cevher-i asli gücünü gösterdi ve kabul ettirdi. Kural tekrar işletildi. Devlet-i Ebed Müddet. ‘Ebediyete kadar devam edecek devlet’. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kale 89 yaşında. Ama artık son kale, ebedi kale.
Türkler, hiçbir zaman devletsiz yaşamamış, yaşayamamıştır. Hatta devlet, Türklerde bir gelenek halini almıştır. Türk devlet geleneği, çok eskilere dayanır. Tarihe bakıldığında bu, tartışmasız bir gerçektir. Çok sayıda devlet kuran Türkler, devletsiz yaşamayı bir zillet gibi görmüşlerdir. On altı imparatorluk, yüz on altı büyük devlet kurmuştur Türkler. Ve dünya tarihinin şekillenmesinde, günümüz uygarlıklarının temelinde ve teşekkülünde ilk olma, örnek olma, şerefine de layıktır. Ancak bir hakikati de söylemeliyiz ki, çok sayıda devlet kuran Türkler, çok güçlü ve uzun soluklu yaşamışlar, fakat ezeli ve ebedi düşman, Türk varlığına kast etmiş, dışarıdan saldırılarla ve içerden nifaklarla devletin sonunu getirmişlerdir. Millet varlığı devam ettiği, esaret en büyük zillet sayıldığı için, her türlü eza cefa zorluk yokluk Türklüğe, birlik olmayı, diri olmayı, mücadele kararlılığında olmayı öğretmiştir. Bunda da tabi ki başarılı olmuş ve yeni bir devlet ile sahnedeki yerini tekrar almıştır.
Bu devlet adları Tarih satırlarında ilk Türk devleti Hunlar, ardından ilk Türk adını taşıyan devlet Göktürkler, yerleşik hayata geçen devlet Uygurlar, ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar, Hindistan'a İslamiyeti taşıyan Gazneliler, İslamiyeti dünya dini yapan ve Türklere Anadolu’yu açan Selçuklular, Haçlılara Anadolu’yu mezar yapan Anadolu Selçukları, üç kıtaya İslamiyetin mührünü vuran ve dünya devleti yapan ve güçlü merkezi yapısı ile en uzun yaşayan Osmanlı Devleti, nihayet milli devlet, son kale ve ebedi kale Türkiye Cumhuriyeti şeklinde sıralanmıştır. Devlet geleneğinde vazgeçilmez en önemli unsur bağımsızlığın olmasıdır. Bağımlı yaşamak yani esarette olmak bir zillettir. Esarette yaşamaktansa ölmeyi tercih etmişlerdir.
Türk’e, 3 kıta 7 iklimi çok gören düşman, olanca gücüyle ve şeytanı çatlatan hile ve desiseleriyle üzerimize saldırdı. Ölüm kalım mücadelesi verdik, Anadolu Yaylası’na sıkıştık. 7’den 77’ye bütün bir millet, Mustafa Kemal önderliğinde destansı bir şahlanışla, misak-ı millî ile belirlenen topraklarda genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu. Cihan İmparatorluğumuz paylaşılamayan bir coğrafya üzerindeydi. Parçalandı, yıkıldı ancak; kimseye de yar olmadı bu topraklar. Osmanlı coğrafyası üzerinde şu an 50’ye yakın devlet veya devletçik var. Dikkat edilirse hiçbirisi, kendisinin sandığı topraklarda hükümran değil. Veli-i nimetleri Osmanlı devrinde beydiler, efendi, ağa idiler. Beyliğin, efendiliğin, hükümranlığın yerine ihaneti, zilleti, uşak olmayı, sömürgeleşmeyi tercih ettiler. O gün bugündür, iki yakaları bir araya gelmedi. Huzur yüzü görmediler, görmeyecekler. Nimete nankörlük edenlerin akıbetleri ne olacak ki? Yönetilmeye alışanlar, hiçbir zaman kendi başlarına yaşamayı beceremezler, uşak olmak onlar için en uygun karakterdir.
Türk devlet geleneğinde millet hayatı devam ettiği sürece değişen devlet değil, ismi ve idare şeklidir. Son söz: Geçmiş ve mevcut devletlerimizin hepsinin ortak ismi, Devlet-i Ebed Müddet’tir. Bu, dün “Devlet-i Ali Osman” idi, bugün “Türkiye Cumhuriyeti”dir. Devlet-i Ebed Müddet üst kimliği, iyi kavranır ve iyi anlaşılırsa iflah olmayan bölücülüğün tedavisinde iyileştirici teşhis doğar. Bu topraklardaki her nüfus, asırlardır bu hüviyetle, bu kimlikle yaşamıştır ve yaşayacaktır. Bu sonuca mühalif her düşünce ve oluşum nafiledir, neticesi değişmeyen hüsrandır.
TC, kendiliğinden durup dururken ortaya çıkmadı. Destan ölüm kalım savaşı ile doğdu. O, bir devamlılığın tezahürüdür. Devamlılık ifade eden ismi Osmanlı ecdadımız vermiştir. Güçlü merkezi yapısı ve teşkilat yapısı ile Altı yüzyıl yaşamış, Yirmi milyon kilometre kare büyüklükte devasa devlet, ama hileler oyunlar ihanetler maceralar ihmaller sonunu getirdi. Asli unsur tekrar harekete geçti. Cevher-i asli gücünü gösterdi ve kabul ettirdi. Kural tekrar işletildi. Devlet-i Ebed Müddet. ‘Ebediyete kadar devam edecek devlet’. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kale 89 yaşında. Ama artık son kale, ebedi kale.
Kuruluş felsefesi Milli Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün deyimiyle "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünün ifade ettiği gibi kendisini Türk sayan ve Türk gibi düşünen, varlık sebebi devletinin birliği ve dirliği için çalışan insanların devletidir. Böyle olunca devlet kaderini, geleceğini iyi yetişmiş ve yetiştirilmiş insanların çabası ve fikri ile geleceği kucaklayacaktır. Ve bu fikre inanan, güvenen Büyük Atatürk Diyor ki “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Lakin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.” Sonuç olarak Türk devlet geleneği gereği son kale ve ebedi kale, Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde günümüz çağdaş normlarını yıllar öncesinden görülerek, Türk aydınları tarafından düşünülerek, tasarlanarak kurulmuştur. Hiç kuşku yok ki "Devlet-i Ebet Müddet" ilkesine göre Türk Milleti var oldukça, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacak, her türlü badireyi atlatarak yoluna devam edecektir.
Türkler, hiçbir zaman devletsiz yaşamamış, yaşayamamıştır. Hatta devlet, Türklerde bir gelenek halini almıştır. Türk devlet geleneği, çok eskilere dayanır. Tarihe bakıldığında bu, tartışmasız bir gerçektir. Çok sayıda devlet kuran Türkler, devletsiz yaşamayı zillet gibi görmüşlerdir. On altı imparatorluk, yüz on altı büyük devlet kurmuştur Türkler. Ve dünya tarihinin şekillenmesinde, günümüz uygarlıklarının temelinde ve teşekkülünde ilk olma, örnek olma, şerefine de layıktır. Ancak bir hakikati de söylemeliyiz ki, çok sayıda devlet kuran Türkler, çok güçlü ve uzun soluklu yaşamışlar, fakat ezeli ve ebedi düşman, Türk varlığına kast etmiş, dışarıdan saldırılarla ve içeriden nifâklarla devletin sonunu getirmişlerdir. Millet varlığı devam ettiği, esaret en büyük zillet sayıldığı için, her türlü eza cefa zorluk yokluk Türklüğe, birlik olmayı, diri olmayı, mücadele kararlılığında olmayı öğretmiştir. Bunda da tabi ki başarılı olmuş ve yeni bir devlet ile sahnedeki yerini tekrar almıştır.
Bu devlet adları Tarih satırlarında ilk Türk devleti Hunlar, ardından ilk Türk adını taşıyan devlet Göktürkler, yerleşik hayata geçen devlet Uygurlar, ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar, Hindistan'a İslamiyeti taşıyan Gazneliler, İslamiyeti dünya dini yapan ve Türklere Anadolu’yu açan Selçuklular, Haçlılara Anadolu’yu mezar yapan Anadolu Selçukları, üç kıtaya İslamiyetin mührünü vuran ve dünya devleti yapan ve güçlü merkezi yapısı ile en uzun yaşayan Osmanlı Devleti, nihayet milli devlet, son kale ve ebedi kale Türkiye Cumhuriyeti şeklinde sıralanmıştır. Devlet geleneğinde vazgeçilmez en önemli unsur bağımsızlığın olmasıdır. Bağımlı yaşamak yani esarette olmak bir zillettir. Esarette yaşamaktansa ölmeyi tercih etmişlerdir.
Türk’e, 3 kıta 7 iklimi çok gören düşman, olanca gücüyle ve şeytanı çatlatan hile ve desiseleriyle üzerimize saldırdı. Ölüm kalım mücadelesi verdik, Anadolu Yaylası’na sıkıştık. 7’den 77’ye bütün bir millet, Mustafa Kemal önderliğinde destansı bir şahlanışla, misak-ı millî ile belirlenen topraklarda genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu. Cihan İmparatorluğumuz paylaşılamayan bir coğrafya üzerindeydi. Parçalandı, yıkıldı ancak; kimseye de yar olmadı bu topraklar. Osmanlı coğrafyası üzerinde şu an 50’ye yakın devlet veya devletçik var. Dikkat edilirse hiçbirisi, kendisinin sandığı topraklarda hükümran değil. Veli-i nimetleri Osmanlı devrinde beydiler, efendi, ağa idiler. Beyliğin, efendiliğin, hükümranlığın yerine ihaneti, zilleti, uşak olmayı, sömürgeleşmeyi tercih ettiler. O gün bugündür, iki yakaları bir araya gelmedi. Huzur yüzü görmediler, görmeyecekler. Nimete nankörlük edenlerin akıbetleri ne olacak ki? Yönetilmeye alışanlar, hiçbir zaman kendi başlarına yaşamayı beceremezler, uşak olmak onlar için en uygun karakterdir.
Türk devlet geleneğinde millet hayatı devam ettiği sürece değişen devlet değil, ismi ve idare şeklidir. Son söz: Geçmiş ve mevcut devletlerimizin hepsinin ortak ismi, Devlet-i Ebed Müddet’tir. Bu, dün “Devlet-i Ali Osman” idi, bugün “Türkiye Cumhuriyeti”dir. Devlet-i Ebed Müddet üst kimliği, iyi kavranır ve iyi anlaşılırsa iflah olmayan bölücülüğün tedavisinde iyileştirici teşhis doğar. Bu topraklardaki her nüfus, asırlardır bu hüviyetle, bu kimlikle yaşamıştır ve yaşayacaktır. Bu sonuca mühalif her düşünce ve oluşum nafiledir, neticesi değişmeyen hüsrandır.
TC, kendiliğinden durup dururken ortaya çıkmadı. Destan ölüm kalım savaşı ile doğdu. O, bir devamlılığın tezahürüdür. Devamlılık ifade eden ismi Osmanlı ecdadımız vermiştir. Güçlü merkezi yapısı ve teşkilat yapısı ile Altı yüzyıl yaşamış, Yirmi milyon kilometre kare büyüklükte devasa devlet, ama hileler oyunlar ihanetler maceralar ihmaller sonunu getirdi. Asli unsur tekrar harekete geçti. Cevher-i asli gücünü gösterdi ve kabul ettirdi. Kural tekrar işletildi. Devlet-i Ebed Müddet. ‘Ebediyete kadar devam edecek devlet’. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kale 89 yaşında. Ama artık son kale, ebedi kale.
Türkler, hiçbir zaman devletsiz yaşamamış, yaşayamamıştır. Hatta devlet, Türklerde bir gelenek halini almıştır. Türk devlet geleneği, çok eskilere dayanır. Tarihe bakıldığında bu, tartışmasız bir gerçektir. Çok sayıda devlet kuran Türkler, devletsiz yaşamayı bir zillet gibi görmüşlerdir. On altı imparatorluk, yüz on altı büyük devlet kurmuştur Türkler. Ve dünya tarihinin şekillenmesinde, günümüz uygarlıklarının temelinde ve teşekkülünde ilk olma, örnek olma, şerefine de layıktır. Ancak bir hakikati de söylemeliyiz ki, çok sayıda devlet kuran Türkler, çok güçlü ve uzun soluklu yaşamışlar, fakat ezeli ve ebedi düşman, Türk varlığına kast etmiş, dışarıdan saldırılarla ve içerden nifaklarla devletin sonunu getirmişlerdir. Millet varlığı devam ettiği, esaret en büyük zillet sayıldığı için, her türlü eza cefa zorluk yokluk Türklüğe, birlik olmayı, diri olmayı, mücadele kararlılığında olmayı öğretmiştir. Bunda da tabi ki başarılı olmuş ve yeni bir devlet ile sahnedeki yerini tekrar almıştır.
Bu devlet adları Tarih satırlarında ilk Türk devleti Hunlar, ardından ilk Türk adını taşıyan devlet Göktürkler, yerleşik hayata geçen devlet Uygurlar, ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar, Hindistan'a İslamiyeti taşıyan Gazneliler, İslamiyeti dünya dini yapan ve Türklere Anadolu’yu açan Selçuklular, Haçlılara Anadolu’yu mezar yapan Anadolu Selçukları, üç kıtaya İslamiyetin mührünü vuran ve dünya devleti yapan ve güçlü merkezi yapısı ile en uzun yaşayan Osmanlı Devleti, nihayet milli devlet, son kale ve ebedi kale Türkiye Cumhuriyeti şeklinde sıralanmıştır. Devlet geleneğinde vazgeçilmez en önemli unsur bağımsızlığın olmasıdır. Bağımlı yaşamak yani esarette olmak bir zillettir. Esarette yaşamaktansa ölmeyi tercih etmişlerdir.
Türk’e, 3 kıta 7 iklimi çok gören düşman, olanca gücüyle ve şeytanı çatlatan hile ve desiseleriyle üzerimize saldırdı. Ölüm kalım mücadelesi verdik, Anadolu Yaylası’na sıkıştık. 7’den 77’ye bütün bir millet, Mustafa Kemal önderliğinde destansı bir şahlanışla, misak-ı millî ile belirlenen topraklarda genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu. Cihan İmparatorluğumuz paylaşılamayan bir coğrafya üzerindeydi. Parçalandı, yıkıldı ancak; kimseye de yar olmadı bu topraklar. Osmanlı coğrafyası üzerinde şu an 50’ye yakın devlet veya devletçik var. Dikkat edilirse hiçbirisi, kendisinin sandığı topraklarda hükümran değil. Veli-i nimetleri Osmanlı devrinde beydiler, efendi, ağa idiler. Beyliğin, efendiliğin, hükümranlığın yerine ihaneti, zilleti, uşak olmayı, sömürgeleşmeyi tercih ettiler. O gün bugündür, iki yakaları bir araya gelmedi. Huzur yüzü görmediler, görmeyecekler. Nimete nankörlük edenlerin akıbetleri ne olacak ki? Yönetilmeye alışanlar, hiçbir zaman kendi başlarına yaşamayı beceremezler, uşak olmak onlar için en uygun karakterdir.
Türk devlet geleneğinde millet hayatı devam ettiği sürece değişen devlet değil, ismi ve idare şeklidir. Son söz: Geçmiş ve mevcut devletlerimizin hepsinin ortak ismi, Devlet-i Ebed Müddet’tir. Bu, dün “Devlet-i Ali Osman” idi, bugün “Türkiye Cumhuriyeti”dir. Devlet-i Ebed Müddet üst kimliği, iyi kavranır ve iyi anlaşılırsa iflah olmayan bölücülüğün tedavisinde iyileştirici teşhis doğar. Bu topraklardaki her nüfus, asırlardır bu hüviyetle, bu kimlikle yaşamıştır ve yaşayacaktır. Bu sonuca mühalif her düşünce ve oluşum nafiledir, neticesi değişmeyen hüsrandır.
TC, kendiliğinden durup dururken ortaya çıkmadı. Destan ölüm kalım savaşı ile doğdu. O, bir devamlılığın tezahürüdür. Devamlılık ifade eden ismi Osmanlı ecdadımız vermiştir. Güçlü merkezi yapısı ve teşkilat yapısı ile Altı yüzyıl yaşamış, Yirmi milyon kilometre kare büyüklükte devasa devlet, ama hileler oyunlar ihanetler maceralar ihmaller sonunu getirdi. Asli unsur tekrar harekete geçti. Cevher-i asli gücünü gösterdi ve kabul ettirdi. Kural tekrar işletildi. Devlet-i Ebed Müddet. ‘Ebediyete kadar devam edecek devlet’. Türkiye Cumhuriyeti, yeni kale 89 yaşında. Ama artık son kale, ebedi kale.
Kuruluş felsefesi Milli Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün deyimiyle "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünün ifade ettiği gibi kendisini Türk sayan ve Türk gibi düşünen, varlık sebebi devletinin birliği ve dirliği için çalışan insanların devletidir. Böyle olunca devlet kaderini, geleceğini iyi yetişmiş ve yetiştirilmiş insanların çabası ve fikri ile geleceği kucaklayacaktır. Ve bu fikre inanan, güvenen Büyük Atatürk Diyor ki “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Lakin Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.” Sonuç olarak Türk devlet geleneği gereği son kale ve ebedi kale, Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde günümüz çağdaş normlarını yıllar öncesinden görülerek, Türk aydınları tarafından düşünülerek, tasarlanarak kurulmuştur. Hiç kuşku yok ki "Devlet-i Ebet Müddet" ilkesine göre Türk Milleti var oldukça, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacak, her türlü badireyi atlatarak yoluna devam edecektir.