türkiye'den ödü kopanlar [email protected] 03/09/2013
Türkiye’nin üzerinde dış güçlerin oynadığı oyunlar kesif hale geldi. Gün geçmiyor ki Türkiye’yi ve Türklüğü ilgilendiren konularda değişik görüntüler altında saldırılara uğramayalım. Tabii ki bu çeşitli odakların, özellikle dış güçlerin belli bir hedefi var, belli bir amacı var.
Türkiye üzerinde bu derece çeşitli düşmanlıkların toplanmasının sebebi, Türkiye’nin güç kazanacağı, kudretli ve gelişmiş bir ülke olacağı korkusudur. Bu gerçekleştiği zaman, zira bu mutlaka gerçekleşecek. Biz acele ediyoruz. Acele etmekte haklıyız. Biz acele ederken de tabii ki Türkiye’den ödü kopanlar, gelişmiş, kudretli bir Türkiye’nin gerçekleşmemesi için uğraşıyorlar, bizimle. Onlara göre sağlam sıhhatli, gelişmesini emin adımlarla sürdüren bir Türkiye, kendileri için korkulu bir rüya. Onların isteği ise daima başı ağrıyan, daima problemlerle uğraşan, daima hedefinden uzaklaştırılmak istenen bir Türkiye.
Zira korktukları Türkiye gerçekleştiği zaman Meriç’ten Ağrı Dağı’na kadar bu cennet vatan üzerinde ihtirasları, ümitleri, planları, olanlar hayal-i sukuta uğrayacaklar, Gene bu takdirde Türkiye, bir çok edepsizliğe göz yummayacak, yani yaptıkları yanlarına kalmayacak, bu endişe yüzünden Türkiye’ye karşı koro halinde saldırlar yöneltiyorlar.
Biz Türk Milleti olarak, belki Ege Adalarının, belki batı Trakya’nın, Musul’un, Kerkük’ün Misak-ı Milli sınırlarımız içinde bulunduğunu hatırdan çıkarabiliriz, belki unutabiliriz, ama onlar unutmuyorlar. Biz kurtuluş mücadelesine girerken, Misak-ı Milliye yemin etmiştik. Misak-ı Milli kurtarılmasına yemin edilen topraklardı. Bugünkü Türkiye’nin Misak-ı Milli ile çizildi sınırları. Tabii ki bir çok göz bebeği köşesi bu sınırlar dışında kaldı.
Onları, Türkiye’nin Fırat üzerindeki barajlarını tamamlamış, Dicle üzerindeki barajlarını tamamlamış, enerji santrallerini kurmuş, sulama sistemlerini hayata geçirmiş, tarımsal üretim işleme tesislerini kurmuş, hava, demir, kara ulaşım ağını gerçekleştirmiş, iş gücü ihtiyacını bugünden yarına eğitim düzeyini yükseltilerek karşılar olması korkutuyor. Yani Türkiye bugün devam eden projelerini gerçekleştirdiği, yenileri ile desteklediği zaman Türkiye ekonomisine Marmara Bölgesinden sonra yeni bir bölge, güneydoğu Anadolu Bölgesi eklenecek, iki bölge Türkiye ekonomisini uçuracak, bir çok komşumuzun hayalleri sükûta uğrayacak. İşte o zaman Irak, İran, Suriye, Ermenistan, Yunanistan, Bulgaristan ve sonra Rusya, öte yanda dünün müstemlekecileri, bugün yine dünya politikalarında söz sahibi ülkeler Fransa, İngiltere, Almanya ve bugün iki kutuplu dünyanın tek kutubu haline gelen Amerika, böyle bir Türkiye’yi istemiyorlar.
Böyle bir Türkiye olursa ne olur. Böyle bir Türkiye olursa, kafalarındaki hayalleri gerçekleştiremeyecekler. “Yurtta barış, Dünyada barış” isteyen Türkiye’nin dış politikada uygulaya geldiği bir prensiptir. Bizim istediğimiz önce yurdumuzda barış, sonra da dünya barışıdır. Ancak barış isteği gerçek ve mantıklı argümanlarla değerli kılınacak. Barışı istemekte karşımızdakiler de istekli iseler barış sağlanır. Kim olursa olsun ister kukla, ister kuklacı, barış isteğinin altında bazı hayallerinin olduğunu hissettirir, aksettirirse, barış o zaman güç kullanarak, etkisiz hale getirilerek sağlanır. Türk Ordusu kahredici varlığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin teminatıdır. Barışın devamı için güven kalesidir.
Türkiye güçlendiği zaman, hem haklarına yapılan tecavüzleri önleyecek güce ulaşacak, hem de gücünden ümitle fayda bekleyenleri, cesaret ve güç almak için bekleyenleri rahata erdirecektir. Orta Asya Türklüğü ( Azerbaycan, Çeçenistan, Başkurdistan, Özbekistan, Kırım, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Doğu Türkistan), Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Batı Trakya Türklüğü, Bulgaristan Türklüğü, Makedonya Türklüğü, Bosna-Hersek, İslam Dünyasının Mazlumları, Türkiye’den güç alacaklar, cesaret alacaklar, güven alacaklar.
Türkiye, hem kendi geleceği, hem de ümitle bekleyenler için güçlenmesi gereken bir noktada. Bunu istemeyenler ise Türkiye’den ödü kopanlar. Dünya, 2020’li yıllar Türkiye’sini endişe ve korkuyla izliyor ve takip ediyor. Türkiye’nin gelişme çizgisi onları rahatsız ediyor. Rahatsızlıklarını eyleme döküyorlar. Dün ve başımıza gelen bir çok musibetin temelinde, Türkiye’nin korkulan güç olmaktan çıkarılması, tehlike olmaktan çıkarılması gayretleri yatar.
Dün yaşananlar, bugün yaşadıklarımız, ders almadığımız tarihin tekerrüründen ibarettir. Kendimizi küçük görme hastalığından bir türlü kurtaramadık. Dünyanın bizden ödü kopuyor, farkında değiliz. Biz dünyadan çekiniyor, korkuyoruz. Avrupa’nın bizi aralarına alması için akla mantığa sığmayan isteklerini ev ödevi gibi yerine getirmek için uğraşıyoruz. Başkalarına göre hareket etmek, bizim yenmemiz gereken problemlerimizin ortada kalmasına, lüzumsuz konularla oyalanıp, zaman kaybetmemize sebep oluyor.
Öncelikle yetmiş beş milyon el ele vererek israf ekonomisini terk edip, tasarruf ekonomisine geçmeyi başarmalı; üretim ekonomisi ile tüketim ekonomisini dengelemeyi gerçekleştirmeliyiz. Yani dünyada güçlüler haklı kuralı hala değişmez kural ise gerçek güç de ekonomi ise o zaman bu denklemin çözümü güçlü Türkiye'nin varlığı, güçlü ekonomi ile mümkündür. Güçlü ekonomi, güçlü Türkiye, dünyada sözü dinlenen, dostluğu aranan, gücünden korkulan Türkiye.
Elele verirsek, istersek olur.
Türkiye üzerinde bu derece çeşitli düşmanlıkların toplanmasının sebebi, Türkiye’nin güç kazanacağı, kudretli ve gelişmiş bir ülke olacağı korkusudur. Bu gerçekleştiği zaman, zira bu mutlaka gerçekleşecek. Biz acele ediyoruz. Acele etmekte haklıyız. Biz acele ederken de tabii ki Türkiye’den ödü kopanlar, gelişmiş, kudretli bir Türkiye’nin gerçekleşmemesi için uğraşıyorlar, bizimle. Onlara göre sağlam sıhhatli, gelişmesini emin adımlarla sürdüren bir Türkiye, kendileri için korkulu bir rüya. Onların isteği ise daima başı ağrıyan, daima problemlerle uğraşan, daima hedefinden uzaklaştırılmak istenen bir Türkiye.
Zira korktukları Türkiye gerçekleştiği zaman Meriç’ten Ağrı Dağı’na kadar bu cennet vatan üzerinde ihtirasları, ümitleri, planları, olanlar hayal-i sukuta uğrayacaklar, Gene bu takdirde Türkiye, bir çok edepsizliğe göz yummayacak, yani yaptıkları yanlarına kalmayacak, bu endişe yüzünden Türkiye’ye karşı koro halinde saldırlar yöneltiyorlar.
Biz Türk Milleti olarak, belki Ege Adalarının, belki batı Trakya’nın, Musul’un, Kerkük’ün Misak-ı Milli sınırlarımız içinde bulunduğunu hatırdan çıkarabiliriz, belki unutabiliriz, ama onlar unutmuyorlar. Biz kurtuluş mücadelesine girerken, Misak-ı Milliye yemin etmiştik. Misak-ı Milli kurtarılmasına yemin edilen topraklardı. Bugünkü Türkiye’nin Misak-ı Milli ile çizildi sınırları. Tabii ki bir çok göz bebeği köşesi bu sınırlar dışında kaldı.
Onları, Türkiye’nin Fırat üzerindeki barajlarını tamamlamış, Dicle üzerindeki barajlarını tamamlamış, enerji santrallerini kurmuş, sulama sistemlerini hayata geçirmiş, tarımsal üretim işleme tesislerini kurmuş, hava, demir, kara ulaşım ağını gerçekleştirmiş, iş gücü ihtiyacını bugünden yarına eğitim düzeyini yükseltilerek karşılar olması korkutuyor. Yani Türkiye bugün devam eden projelerini gerçekleştirdiği, yenileri ile desteklediği zaman Türkiye ekonomisine Marmara Bölgesinden sonra yeni bir bölge, güneydoğu Anadolu Bölgesi eklenecek, iki bölge Türkiye ekonomisini uçuracak, bir çok komşumuzun hayalleri sükûta uğrayacak. İşte o zaman Irak, İran, Suriye, Ermenistan, Yunanistan, Bulgaristan ve sonra Rusya, öte yanda dünün müstemlekecileri, bugün yine dünya politikalarında söz sahibi ülkeler Fransa, İngiltere, Almanya ve bugün iki kutuplu dünyanın tek kutubu haline gelen Amerika, böyle bir Türkiye’yi istemiyorlar.
Böyle bir Türkiye olursa ne olur. Böyle bir Türkiye olursa, kafalarındaki hayalleri gerçekleştiremeyecekler. “Yurtta barış, Dünyada barış” isteyen Türkiye’nin dış politikada uygulaya geldiği bir prensiptir. Bizim istediğimiz önce yurdumuzda barış, sonra da dünya barışıdır. Ancak barış isteği gerçek ve mantıklı argümanlarla değerli kılınacak. Barışı istemekte karşımızdakiler de istekli iseler barış sağlanır. Kim olursa olsun ister kukla, ister kuklacı, barış isteğinin altında bazı hayallerinin olduğunu hissettirir, aksettirirse, barış o zaman güç kullanarak, etkisiz hale getirilerek sağlanır. Türk Ordusu kahredici varlığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin teminatıdır. Barışın devamı için güven kalesidir.
Türkiye güçlendiği zaman, hem haklarına yapılan tecavüzleri önleyecek güce ulaşacak, hem de gücünden ümitle fayda bekleyenleri, cesaret ve güç almak için bekleyenleri rahata erdirecektir. Orta Asya Türklüğü ( Azerbaycan, Çeçenistan, Başkurdistan, Özbekistan, Kırım, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Doğu Türkistan), Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Batı Trakya Türklüğü, Bulgaristan Türklüğü, Makedonya Türklüğü, Bosna-Hersek, İslam Dünyasının Mazlumları, Türkiye’den güç alacaklar, cesaret alacaklar, güven alacaklar.
Türkiye, hem kendi geleceği, hem de ümitle bekleyenler için güçlenmesi gereken bir noktada. Bunu istemeyenler ise Türkiye’den ödü kopanlar. Dünya, 2020’li yıllar Türkiye’sini endişe ve korkuyla izliyor ve takip ediyor. Türkiye’nin gelişme çizgisi onları rahatsız ediyor. Rahatsızlıklarını eyleme döküyorlar. Dün ve başımıza gelen bir çok musibetin temelinde, Türkiye’nin korkulan güç olmaktan çıkarılması, tehlike olmaktan çıkarılması gayretleri yatar.
Dün yaşananlar, bugün yaşadıklarımız, ders almadığımız tarihin tekerrüründen ibarettir. Kendimizi küçük görme hastalığından bir türlü kurtaramadık. Dünyanın bizden ödü kopuyor, farkında değiliz. Biz dünyadan çekiniyor, korkuyoruz. Avrupa’nın bizi aralarına alması için akla mantığa sığmayan isteklerini ev ödevi gibi yerine getirmek için uğraşıyoruz. Başkalarına göre hareket etmek, bizim yenmemiz gereken problemlerimizin ortada kalmasına, lüzumsuz konularla oyalanıp, zaman kaybetmemize sebep oluyor.
Öncelikle yetmiş beş milyon el ele vererek israf ekonomisini terk edip, tasarruf ekonomisine geçmeyi başarmalı; üretim ekonomisi ile tüketim ekonomisini dengelemeyi gerçekleştirmeliyiz. Yani dünyada güçlüler haklı kuralı hala değişmez kural ise gerçek güç de ekonomi ise o zaman bu denklemin çözümü güçlü Türkiye'nin varlığı, güçlü ekonomi ile mümkündür. Güçlü ekonomi, güçlü Türkiye, dünyada sözü dinlenen, dostluğu aranan, gücünden korkulan Türkiye.
Elele verirsek, istersek olur.