dost ve dostluk [email protected] 23/05/2017
Gönül, ne kahve ister, ne kahvehane;
Gönül, dost ister, kahve bahane.
Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı,
Dost bil gamlı vaktinde elinden tutanı.
İnsanın kendisine dost bulabilmesi için, önce kendisiyle iyi geçinmesi gerekir. Kendisiyle problemli olanın dost bulması imkânsızdır. Kendisiyle barışık olmayan, başkalarıyla barış içinde olabilir mi ?
Dostluk, hak ve vecibe gerektirir.
Dostluk yükünün ağır ve külfetli olmaması, dostların seçimine dikkat etmekten geçer. Araştırmadan ve denemeden dostları çoğaltan, rastgele ağır taşları yüklenmeye çalışan kişiye benzer. Araştırmak ve denemekten üşenmeyip, dost edineceği kimsenin özelliklerini ince elekten geçiren; kıymetli taşları, mücevherleri seçen kimseye benzer.
Atasözlerimizden biri, “ Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. ” der. Yani kusur arayan gözle bakarsa insan, kendisine dost ve uygun arkadaş bulması imkânsız olur. Ama yine atasözü derki, “ Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” Yani insanın düştüğü kalktığı, bir olduğu, beraber olduğu kimseler, kendisinin emsalidir. Öyle ise demek ki kişinin dostu, yine kişiye benzer.
Bu durumda demek ki, her önüne gelenle arkadaşlık edilmez. Atalar, yalancılarla, ahmaklarla, cimrilerle ve korkaklarla arkadaşlık yapmamayı öğütlemişlerdir. Dostun kimliği belirlediğiniz dostluk ölçüsüne bağlı. Kendini dost yönünden şanslı sananlarla hiç dostu olmadığına inananlar aynı kavşakta buluşabilirler. Eşitlik bazen zenginlikte değil, fakirlikte gerçekleşir.
Dostunuz kim ?
Bu soruyu kendi kendinize sordunuz mu ? Dostunuz kim ?
Dost, hastalandığınızda yoklamaya gelen mi ? dara düştüğünüzde para veren mi ? size iş bulan mı ?
kara gününüzde kapınızı çalan mı ? Dünya görüşünüzü paylaşan mı ?
Dost, bu ve benzeri sorularda kendilerine şükran, belki minnet duyduğunuz herkes.
Adına ne derseniz deyiniz; mihenk, kıstas, ölçü, terazi ve öbürleri....
Hastasınız; duyup da gelenler. Hem ziyarete gelip, hem maddi destek olanlar. Bunlardır dost..
Öldüğünüzü duyduğunda oturup Kur’an okuyanlar, üç İhlas, bir Fatiha okuyanlar.
Candan dost, bu manevi yardımlara ilaveten maddi destek için de ailenize koşanlar....
Eşten-dosttan veya gazeteden öğrenip camiye cenaze için gelenler. Siz musalla taşında iken imamın arkasında saf tutanlar hep dost. İnsanın olanca hayatı boyunca varmak istediği mutlu son, kalabalık bir cemaat..
Evet; cenaze namazına gelenler dosttur. Daha yakın dostlar tabutun altına girenler.
Makbul dostlarsa; şiddetli bir kış günü soğuğun yüzleri bıçak gibi kestiği bir havada kabrinize kadar gelme zahmetine katlanarak üzerinize toprak dökendir. Bir yandan elindeki kürekle kabre toprak dökerken diğer yandan herkesten saklayarak gözyaşı dökerler.
Buna rağmen bunlardan bile aziz olan dostlar vardır.
Hakiki dostlar onlardır.
Hakiki dost, bütün bu kademelerde; yani, hayatınızda, hastalığınızda ve cenazenizde dostluk borcunu yerine getirdikten başka ölümünüzden sonra da arkada kalmışlarınızı arayıp soran, onlara sahip çıkan, sizi unutmayandır.
Hakiki dostlar, sadık dostlardır...
Velhasılı dostluk kolay değil.
Dost görünen çok, sadık dost az.
Hacı Bayram-ı Veli’nin bile topu topu iki dostu olmuşken.
Dostsuz bir dünya zindandır.
Ya en büyük dost ?
Allahü teâlâ...
Şükrümüzde de isyanımızda da nimetlerini esirgemeyenden büyük dost olur mu ?
O’nun dostluğuna talip olmalı. O dost olduktan gayrı ötesi ne gam...
Gönül, dost ister, kahve bahane.
Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı,
Dost bil gamlı vaktinde elinden tutanı.
İnsanın kendisine dost bulabilmesi için, önce kendisiyle iyi geçinmesi gerekir. Kendisiyle problemli olanın dost bulması imkânsızdır. Kendisiyle barışık olmayan, başkalarıyla barış içinde olabilir mi ?
Dostluk, hak ve vecibe gerektirir.
Dostluk yükünün ağır ve külfetli olmaması, dostların seçimine dikkat etmekten geçer. Araştırmadan ve denemeden dostları çoğaltan, rastgele ağır taşları yüklenmeye çalışan kişiye benzer. Araştırmak ve denemekten üşenmeyip, dost edineceği kimsenin özelliklerini ince elekten geçiren; kıymetli taşları, mücevherleri seçen kimseye benzer.
Atasözlerimizden biri, “ Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. ” der. Yani kusur arayan gözle bakarsa insan, kendisine dost ve uygun arkadaş bulması imkânsız olur. Ama yine atasözü derki, “ Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” Yani insanın düştüğü kalktığı, bir olduğu, beraber olduğu kimseler, kendisinin emsalidir. Öyle ise demek ki kişinin dostu, yine kişiye benzer.
Bu durumda demek ki, her önüne gelenle arkadaşlık edilmez. Atalar, yalancılarla, ahmaklarla, cimrilerle ve korkaklarla arkadaşlık yapmamayı öğütlemişlerdir. Dostun kimliği belirlediğiniz dostluk ölçüsüne bağlı. Kendini dost yönünden şanslı sananlarla hiç dostu olmadığına inananlar aynı kavşakta buluşabilirler. Eşitlik bazen zenginlikte değil, fakirlikte gerçekleşir.
Dostunuz kim ?
Bu soruyu kendi kendinize sordunuz mu ? Dostunuz kim ?
Dost, hastalandığınızda yoklamaya gelen mi ? dara düştüğünüzde para veren mi ? size iş bulan mı ?
kara gününüzde kapınızı çalan mı ? Dünya görüşünüzü paylaşan mı ?
Dost, bu ve benzeri sorularda kendilerine şükran, belki minnet duyduğunuz herkes.
Adına ne derseniz deyiniz; mihenk, kıstas, ölçü, terazi ve öbürleri....
Hastasınız; duyup da gelenler. Hem ziyarete gelip, hem maddi destek olanlar. Bunlardır dost..
Öldüğünüzü duyduğunda oturup Kur’an okuyanlar, üç İhlas, bir Fatiha okuyanlar.
Candan dost, bu manevi yardımlara ilaveten maddi destek için de ailenize koşanlar....
Eşten-dosttan veya gazeteden öğrenip camiye cenaze için gelenler. Siz musalla taşında iken imamın arkasında saf tutanlar hep dost. İnsanın olanca hayatı boyunca varmak istediği mutlu son, kalabalık bir cemaat..
Evet; cenaze namazına gelenler dosttur. Daha yakın dostlar tabutun altına girenler.
Makbul dostlarsa; şiddetli bir kış günü soğuğun yüzleri bıçak gibi kestiği bir havada kabrinize kadar gelme zahmetine katlanarak üzerinize toprak dökendir. Bir yandan elindeki kürekle kabre toprak dökerken diğer yandan herkesten saklayarak gözyaşı dökerler.
Buna rağmen bunlardan bile aziz olan dostlar vardır.
Hakiki dostlar onlardır.
Hakiki dost, bütün bu kademelerde; yani, hayatınızda, hastalığınızda ve cenazenizde dostluk borcunu yerine getirdikten başka ölümünüzden sonra da arkada kalmışlarınızı arayıp soran, onlara sahip çıkan, sizi unutmayandır.
Hakiki dostlar, sadık dostlardır...
Velhasılı dostluk kolay değil.
Dost görünen çok, sadık dost az.
Hacı Bayram-ı Veli’nin bile topu topu iki dostu olmuşken.
Dostsuz bir dünya zindandır.
Ya en büyük dost ?
Allahü teâlâ...
Şükrümüzde de isyanımızda da nimetlerini esirgemeyenden büyük dost olur mu ?
O’nun dostluğuna talip olmalı. O dost olduktan gayrı ötesi ne gam...