ekmek nimettir [email protected] 16/10/2012
Günlük
olarak soframızda tükettiğimiz ve toplum olarak soframızdan eksik olmayan en
temel yiyeceğimiz EKMEK. Köy fırınında, tandırda, elektrikli fırında, odun
fırınında pişirileni gibi çeşitli biçimlerde ve şekillerde yapılır EKMEK.
Renkleri de kepek durumuna ve içine yapılan katkılara göre değişiklikler
gösterir.Çocukluğumuzda bize her şeyden önce ekmeğe saygıyı öğretmişlerdi. Sofrada yemek yerken dökülen kırıntılar dahi israf edilmemeye çalışılır, ekmeğe büyük saygı gösterilirdi. Ekmek nimettir.
Ekmeğin taşıdığı anlam ve değeri özellikle yaşlılar daha fazla bilmektedir. Gençler için aynı anlamı ifade etmemektedir. Çünkü onlar Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı dönemlerinde açlığın ve yokluğun ne demek olduğunu yaşayarak öğrenmemişlerdir. Dedemin yaptığı dua gibi “Allah yine de göstermesin!”
Dedem ve babamın kuşağından olanlar işte böyle bir yokluk ve sıkıntılı dönemden geldikleri için ekmeğe büyük saygı duymuşlardır. Belden aşağı tutulması, ayakaltına alınması, çöpe atılması büyük saygısızlıktır ve günahtır. İhtiyaç kadar ekmek alınır. İhtiyaçtan artan olmuşsa bir sonraki öğünde sofraya önce onlar gelir. Ekmek kırığı parmak ıslatılarak tek tek aranarak toplanır ve zevkle yenir. Sünnettir. Mantık yürüttüğünüz zaman ve dini açıdan baktığınız zaman diğer besin maddeleriyle ekmek arasında bir farklılık yok gibi gözükebilir. Fakat bizde ekmeğin değeri ve taşıdığı anlam başkadır. Ekmek nimettir.
Ekmekle ilgili şöyle bir kıssa anlatılır. Bir gün zengin biri acele ile bir yere giderken, yerde bir ekmek parçası görmüş, çiğnenmesin diye ayağı ile yolun kenarına iteleyivermiş. Ekmeğe değer vermediğinden değil, işinin acelesinden çiğnenmesin diye ayağı ile kenara itelemiş. Bir zaman sonra zengin adamın işleri ters gitmeye başlamış ve malları bir bir elden çıkarak çok fakir duruma düşmüş. Bunun sebebini halk da kendisi de bir türlü anlayamamış. Halbuki yardımsever bir insanmış da. Bir gün rüyasında kendisine; acele ile giderken yolda gördüğü ekmek parçasını ayağıyla itivermesinin Allah’ın hoşuna gitmediği ve bu yüzden işlerinin ters gittiği ve yoklukla imtihan edildiği söylenmiş. Adam bu rüyayı görür görmez neden bu hale düştüğünü bu rüyaya yormuş ve tövbe ederek, yalvarmış, yakarmış, Allah’tan affını istemiş. O günden sonra nerede bir ekmek kırığı görse, onu eğilir yerden alır, öper ve ayak değmeyecek bir yere koyarmış. Bu tövbe ve pişmanlık, ekmeğe saygı ve hürmet ile affa mazhar olmuş. Durumu düzelmiş ve eski ihtişamlı günlerine tekrar kavuşmuş ama bu defa ekmeğe ve insanlara karşı daha müşfik ve yardımsever bir kişi olmuş çıkmış. Anlatılan bu kıssadan hisseden etkilenmemek mümkün değil.
Ekmekle ilgili bir başka güzel kıssa da şöyledir. Bir gün zenginlerden biri, hem nasıl zengin, malı artmış, taşmış, gün günden de artıyor, taşıyor. Bir çare için ağzı dualı, herkesin danıştığı, fikrini sorduğu bir büyük bir alim bulmuş ve sormuş: "Hocam, malım her geçen artıyor, kontrol edemeyeceğim kadar çoğaldı. Haram girecek diye korkuyorum. Artmaması için bir çare bir fikir istiyorum sizden." Alim düşünmüş, düşünmüş ve demiş ki: "Al şu ekmeği işine gidinceye kadar ye. Bakalım çare olacak mı? Sonra yine gel. Zengin kişi alim kişinin yanından ayrılmış fakat az bir zaman sonra tekrar gelmiş ve Alime: "Hocam ben size bir çare dedim. Sizin dediğinizi yaptım. Ama bu defa malımı kontrol edemiyorum. Artışına engel olamıyorum." Alim sorar: " Evladım sen benim dediğimi nasıl yaptın? anlat bir bakalım." Zengin kişi derki:" Hocam atıma bindim yavaş yavaş giderken, atın üzerinde kucağıma mendilimi serdim ve verdiğiniz ekmeği yedim. Sonra da mendili topladım kırıkları avucuma boşalttım, sonra da onları yedim." Alim : "Evladım sen Allah'ın nimetine bu derece saygılı olduğun sürece, kırıklarını bile düşündüğün sürece Allah da sana malına mal, bereketine bereket, veriyor. Allah'ın hoşuna gitmişsin, o da sana bire bin veriyor. Sen de bundan sonra artan kısmını, taşan kısmını hayıra ayır, tasadduk et, sadaka-i cariyen olsun. Var git yoluna Allah kısmetini daim etsin." demiş. Bizde Allah'ın nimetlerine saygı; ekmekle başlar. Ekmeğe saygı başkadır.
Ekmeğe saygı; üretirken başlamalı, satın alırken devam etmeli, tüketirken dikkat etmeli. Ekmeğe emek verip üretenler, her türlü özen ve dikkati göstermeli. El değmeden üretim, hijyenik ortam ve tertemiz bir sistem ile müşteriye ulaşmalı. Tüketici sadece alacağı ekmeğe elini değmeli. Kendi yiyeceğimiz Ekmeği satın alırken bile O`na, kirli ellerimiz ile uzanıyor - sıkıyor - mıncıklıyoruz ve el kirimizi bulaştırıyoruz!..Bir düşünün... o gün en son elinizi yıkadıktan sonra elinizin Ekmeğe değdiği zamana kadar, elleriniz nerelere değdi?... Kâğıt paraya, bindiğiniz aracın kapı koluna, burnunuza, evraklara ve daha bir çok şeye eliniz değmedi mi? O halde o masum ter temiz ekmek; tüketicisi de dahil, her türlü temizlik ihmalkârlığının ötesinde ter temiz kalacak şekilde satışa sunulmalı.
Allah yokluğunu göstermesin ama, maalesef toplumumuzda ekmeğe saygı giderek azalmaktadır. Topluma yeniden ekmeğe saygı kültürü kazandırılmalıdır. Ekmek bizim en fazla değer vermemiz gereken nimetler arasında yer almalı, yokluğunda kıvranmaktansa, var iken kıymetini bilenlerden olmalıyız.
Ekmeğin taşıdığı anlam ve değeri özellikle yaşlılar daha fazla bilmektedir. Gençler için aynı anlamı ifade etmemektedir. Çünkü onlar Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı dönemlerinde açlığın ve yokluğun ne demek olduğunu yaşayarak öğrenmemişlerdir. Dedemin yaptığı dua gibi “Allah yine de göstermesin!”
Dedem ve babamın kuşağından olanlar işte böyle bir yokluk ve sıkıntılı dönemden geldikleri için ekmeğe büyük saygı duymuşlardır. Belden aşağı tutulması, ayakaltına alınması, çöpe atılması büyük saygısızlıktır ve günahtır. İhtiyaç kadar ekmek alınır. İhtiyaçtan artan olmuşsa bir sonraki öğünde sofraya önce onlar gelir. Ekmek kırığı parmak ıslatılarak tek tek aranarak toplanır ve zevkle yenir. Sünnettir. Mantık yürüttüğünüz zaman ve dini açıdan baktığınız zaman diğer besin maddeleriyle ekmek arasında bir farklılık yok gibi gözükebilir. Fakat bizde ekmeğin değeri ve taşıdığı anlam başkadır. Ekmek nimettir.
Ekmekle ilgili şöyle bir kıssa anlatılır. Bir gün zengin biri acele ile bir yere giderken, yerde bir ekmek parçası görmüş, çiğnenmesin diye ayağı ile yolun kenarına iteleyivermiş. Ekmeğe değer vermediğinden değil, işinin acelesinden çiğnenmesin diye ayağı ile kenara itelemiş. Bir zaman sonra zengin adamın işleri ters gitmeye başlamış ve malları bir bir elden çıkarak çok fakir duruma düşmüş. Bunun sebebini halk da kendisi de bir türlü anlayamamış. Halbuki yardımsever bir insanmış da. Bir gün rüyasında kendisine; acele ile giderken yolda gördüğü ekmek parçasını ayağıyla itivermesinin Allah’ın hoşuna gitmediği ve bu yüzden işlerinin ters gittiği ve yoklukla imtihan edildiği söylenmiş. Adam bu rüyayı görür görmez neden bu hale düştüğünü bu rüyaya yormuş ve tövbe ederek, yalvarmış, yakarmış, Allah’tan affını istemiş. O günden sonra nerede bir ekmek kırığı görse, onu eğilir yerden alır, öper ve ayak değmeyecek bir yere koyarmış. Bu tövbe ve pişmanlık, ekmeğe saygı ve hürmet ile affa mazhar olmuş. Durumu düzelmiş ve eski ihtişamlı günlerine tekrar kavuşmuş ama bu defa ekmeğe ve insanlara karşı daha müşfik ve yardımsever bir kişi olmuş çıkmış. Anlatılan bu kıssadan hisseden etkilenmemek mümkün değil.
Ekmekle ilgili bir başka güzel kıssa da şöyledir. Bir gün zenginlerden biri, hem nasıl zengin, malı artmış, taşmış, gün günden de artıyor, taşıyor. Bir çare için ağzı dualı, herkesin danıştığı, fikrini sorduğu bir büyük bir alim bulmuş ve sormuş: "Hocam, malım her geçen artıyor, kontrol edemeyeceğim kadar çoğaldı. Haram girecek diye korkuyorum. Artmaması için bir çare bir fikir istiyorum sizden." Alim düşünmüş, düşünmüş ve demiş ki: "Al şu ekmeği işine gidinceye kadar ye. Bakalım çare olacak mı? Sonra yine gel. Zengin kişi alim kişinin yanından ayrılmış fakat az bir zaman sonra tekrar gelmiş ve Alime: "Hocam ben size bir çare dedim. Sizin dediğinizi yaptım. Ama bu defa malımı kontrol edemiyorum. Artışına engel olamıyorum." Alim sorar: " Evladım sen benim dediğimi nasıl yaptın? anlat bir bakalım." Zengin kişi derki:" Hocam atıma bindim yavaş yavaş giderken, atın üzerinde kucağıma mendilimi serdim ve verdiğiniz ekmeği yedim. Sonra da mendili topladım kırıkları avucuma boşalttım, sonra da onları yedim." Alim : "Evladım sen Allah'ın nimetine bu derece saygılı olduğun sürece, kırıklarını bile düşündüğün sürece Allah da sana malına mal, bereketine bereket, veriyor. Allah'ın hoşuna gitmişsin, o da sana bire bin veriyor. Sen de bundan sonra artan kısmını, taşan kısmını hayıra ayır, tasadduk et, sadaka-i cariyen olsun. Var git yoluna Allah kısmetini daim etsin." demiş. Bizde Allah'ın nimetlerine saygı; ekmekle başlar. Ekmeğe saygı başkadır.
Ekmeğe saygı; üretirken başlamalı, satın alırken devam etmeli, tüketirken dikkat etmeli. Ekmeğe emek verip üretenler, her türlü özen ve dikkati göstermeli. El değmeden üretim, hijyenik ortam ve tertemiz bir sistem ile müşteriye ulaşmalı. Tüketici sadece alacağı ekmeğe elini değmeli. Kendi yiyeceğimiz Ekmeği satın alırken bile O`na, kirli ellerimiz ile uzanıyor - sıkıyor - mıncıklıyoruz ve el kirimizi bulaştırıyoruz!..Bir düşünün... o gün en son elinizi yıkadıktan sonra elinizin Ekmeğe değdiği zamana kadar, elleriniz nerelere değdi?... Kâğıt paraya, bindiğiniz aracın kapı koluna, burnunuza, evraklara ve daha bir çok şeye eliniz değmedi mi? O halde o masum ter temiz ekmek; tüketicisi de dahil, her türlü temizlik ihmalkârlığının ötesinde ter temiz kalacak şekilde satışa sunulmalı.
Allah yokluğunu göstermesin ama, maalesef toplumumuzda ekmeğe saygı giderek azalmaktadır. Topluma yeniden ekmeğe saygı kültürü kazandırılmalıdır. Ekmek bizim en fazla değer vermemiz gereken nimetler arasında yer almalı, yokluğunda kıvranmaktansa, var iken kıymetini bilenlerden olmalıyız.