kaybolan mesleklerimiz: SARAÇLIK [email protected] 01/06/2012
Yüzyıllar öncesine dayanan dericilik mesleği ve deri üretimi Gerede’de temel malzemesi deriye dayanan yemenicilik, mescilik, saraçlık, topçuluk, ayakkabıcılık gibi çok köklü ve uzun yıllar hayat bulan mesleklerin doğmasına vesile olmuştur.
Bu defa konumuzu Saraçlık olarak belirledim. Saraçlık, çok eski bir el sanatları dalıdır. Binek ya da çeki hayvanları takımlarının yapımı, süsleme ve onarma işidir. Diğer adı da hayvan terzisidir. Aslında saraçlığın başlangıcı binek hayvanı atın insanın hizmetine sunulması için giydirilmesidir. At koşum takımları, eyer, semer, kırbaç, tasma, yular gibi deri ve meşinden eşyalar saraciye ürünleri adını taşır.
Gerede’nin ana malzemesi deri olan en eski mesleklerden biri de Saraçlık idi. Sayıları 10 kadar olan bu meslek erbabından bugün sadece birisi zamana ve şartlara inatla mesleğini devam ettirebiliyor.
Anadolu Saraciye adıyla mesleğini sürdüren Mustafa ARSLANOĞLU’nun mekanına giderek kendisini ziyaret edip bir sohbet gerçekleştirdim. Böylece tarihe “kaybolan meslekler” başlığında bir not düştük. Bol bol fotoğraf çekerek sohbetimizi görsel yönden de zenginleştirdik. Sohbetimize giriş yaptık. Mustafa ARSLANOĞLU “Bu mesleğe 1955 senesinde annemin babası M. Emin ŞİRİN dedemin yanında çırak olarak başladım. Askerden gelince 1965' te kendi işimi kurdum. O gün bu gün esnaflığımızı, saraçlığımızı yürütüyoruz. Allah ömür verene sağlığım oldukça bu mesleği sürdüreceğim. Benden sonra oğlum Emre devam edecek, bakalım nereye kadar.” dedi.
Saraçlar için sırım, sabunlu deri, kösele, sahtiyan gibi farklı türlerde deriler gerekirdi. Bazıları dabakhaneden doğrudan temin edilse de bir kısmının tekrar işlenmesi gerekirdi. Sabunlu deri, gönden kesilen şeritlerin yağlanıp sabunlanarak cendereden geçirmesiyle elde edilirdi. Kolan, üzengi kayışı, başlık ve dizgin gibi yerlerde bu kayışlar en makbulüydü. Zira iyi işlendiğinde hem zarif hem dayanıklıydı.
İyi bir saraç sağlam ve zarif işçiliğiyle ürünlerinden ayırt edilirdi. Zira saraciye işi bir meslek olduğu kadar aslında bir sanattı. Sanat ehli, yaptığı işi kimi zaman renkli ipliklerle işlediği nakışlarla süsler, kimi yerde de soğuk damga denilen teknikle özel kalemlerle derinin yüzeyinde izden nakışlar çıkarırdı. Sipariş sahibinin isteği bütçesi doğrultusunda gerekli malzemeden yapılırdı. Parçalar hem birbiriyle hem de eyer takımıyla uyumlu olmalıydı. Hatta binicinin kullanacağı kamçı bile takımı bozmamalıydı. Temel kural, binicinin rahatı ve zevki kadar, atın da sıkıntısız ve enerjisini tam kullanabildiği, rahat hareket edebilmesinin sağlanması idi.
Atın binicilik yanında çeki için arabaya bağlanması saraçlığın diğer rolünü ortaya koymuştur. Bu durum koşum takımı yapımı ile sağlanmıştır. Atın boynuna geçirilen ve koşum takımlarının bağlanarak atın arabayı çekmesini sağlayan ana parçaya hamut denirdi. Diğer parçalar ise paldum(gömlek), başlık, gem, çeki kayışı, yan kayış, ok kayışı, yular, dizgin adını alıyorlardı. Saraçlıkta genellikle manda derisi kullanılmakta idi. Deriler sepici bıçağı ile kesildikten sonra, mumlu iplik, biz, ucu kütleşmiş iki iğne veya sırım iğnesiyle dikilmekte idi.
Gerede'de Saraçlığın geçmişi, dericiliğin hayat bulmasıyla başlamıştır. Türk boylarının Anadolu'ya gelerek yerleşmeleri hayatlarını at sırtında geçirmeleri ve atlı araba kültürüne sahip olmaları ile kolay olmuştur. Ata çok iyi hakim olmaları, tekerlek ve araba sanatına, özellikle dericilik ve saraçlık sanatına önem vermeleri ile mümkün olmuştur. Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya geniş coğrafyaları katederek gelmeleri ve değişik coğrafyalara akarak devam eden göçleri, hep bu yüksek kültür ve sağlam karakterle ilgilidir. 1071 Malazgirt ile Anadolu'nun kapılarının kilidi kırıldı ve Anadolu Türklere iskâna açıldı. Malazgirt'ten, Anadolu Selçuklu'ya daha sonra Beylikler dönemi boyunca yerleşme devam etti. Gerede'de de yerleşme oba oba ve uzun bir zaman dilimi içersinde oldu. Bugün Gerede'de yer adları, köy adları Türklerin Oğuz boylarına ait olması tesadüf değil, bilâkis hep bu soylu geçmişin izlerini taşır. İşte bu iz dericilik ve saraçlıkla da ilgilidir. Bu durum Türklerin gittikleri her yere sahip oldukları yüksek kültürü taşıdıkları ve geliştirdiklerinin de göstergesidir.
Sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Mustafa ARSLANOĞLU "Hayvanlar hayatımızdan çıkıp yerini motorlu araçlara bırakınca, biz de zamana göre arzı talebe uygun hale getirdik. Kullanılan ve istenilen malzemelere ilave olarak kullanılmadığı için terk edilen malzemenin yerine yeni ürünler ekledik. Saraçlığı, artık sadece kemercilik, sadece çantacılık, sadece oto döşemeciliği, sadece köpek tasmacılığı olarak yapanlar olsa da bir ben devam ettiriyorum. Saraç olarak çalışan bir ben kaldım. Başka da kimse kalmadı. Her şey para değil, biraz da aşk, biraz da sevgi, yaşama biçimi. İşini seveceksin, tezgâhını seveceksin, deriyi seveceksin, hayvanları seveceksin, insanları seveceksin. Tezgâha serdiğin deriden en fazla malzemeyi üretecek ve para kazandıracak çalışmayı yapacaksın, israf etmeyeceksin, en küçük parçayı değerlendireceksin. Matematik zekâlı olacaksın. Kafan hesap makinesi gibi olacak, işte o zaman ayakta kalırsın. Ben böyle yaşamayı seçtim. Geçimimi sağlayacak parayı da kazanıyorum. Benden sonra oğlum devam edecek. Şimdiye kadar 10 saraçtan ölenler, emekli olanlar, iş değiştirenler, saraçlığı başka işe dönüştürenler oldu. Buradan daha ileriyi göremiyorum. Zaman gösterecek akıbetimizi, ama kararımız gittiği yere kadar, bu iş bizi doyurana kadar devam..." diyerek tamamladı. Ben de kendisine ve oğluna enerjiniz bol olsun diyorum. Bol kısmet diliyorum. Dilerim sevdikleri meslekte daha uzun yıllar devam etmek nasip olur.
Her şey zamana bağlı değişime uğruyor. Gerede’de 1950 ile 1970 yılları arasında doğanlar günümüze erişenlerin, atı, eyeri, semeri, faytonu, yük arabasını çok yakından bildiği ve tanık olduğu aşikârdır. Bu nesil ata bindi, faytona bindi, araba ile yük taşıdı. Saraçlarla tanıştı ve onlarla pek çok alışverişte bulundu. İşte bu nesil, hafızasında taşıdığı hayata dair bu zengin birikimi geleceğe taşımak anlamında -Gerede’ye ait kültür değerlerimizin dünden bugüne ana parçalarından olan- saraçlığın unutulmaması için anlatmalı, yazmalı, nostaljik de olsa yaşatılması için formüller bulmalıdır. Kurulması gereken şehir müzesinde, mümtaz bir bölüm yine saraciye ürünlerine ayrılmalıdır. Aynıyla sergilenme imkânı yaratılmalıdır.
Bize başkalık kazandıran zengin değerlerimizin yaşatılması dileklerimle.
Bu defa konumuzu Saraçlık olarak belirledim. Saraçlık, çok eski bir el sanatları dalıdır. Binek ya da çeki hayvanları takımlarının yapımı, süsleme ve onarma işidir. Diğer adı da hayvan terzisidir. Aslında saraçlığın başlangıcı binek hayvanı atın insanın hizmetine sunulması için giydirilmesidir. At koşum takımları, eyer, semer, kırbaç, tasma, yular gibi deri ve meşinden eşyalar saraciye ürünleri adını taşır.
Gerede’nin ana malzemesi deri olan en eski mesleklerden biri de Saraçlık idi. Sayıları 10 kadar olan bu meslek erbabından bugün sadece birisi zamana ve şartlara inatla mesleğini devam ettirebiliyor.
Anadolu Saraciye adıyla mesleğini sürdüren Mustafa ARSLANOĞLU’nun mekanına giderek kendisini ziyaret edip bir sohbet gerçekleştirdim. Böylece tarihe “kaybolan meslekler” başlığında bir not düştük. Bol bol fotoğraf çekerek sohbetimizi görsel yönden de zenginleştirdik. Sohbetimize giriş yaptık. Mustafa ARSLANOĞLU “Bu mesleğe 1955 senesinde annemin babası M. Emin ŞİRİN dedemin yanında çırak olarak başladım. Askerden gelince 1965' te kendi işimi kurdum. O gün bu gün esnaflığımızı, saraçlığımızı yürütüyoruz. Allah ömür verene sağlığım oldukça bu mesleği sürdüreceğim. Benden sonra oğlum Emre devam edecek, bakalım nereye kadar.” dedi.
Saraçlar için sırım, sabunlu deri, kösele, sahtiyan gibi farklı türlerde deriler gerekirdi. Bazıları dabakhaneden doğrudan temin edilse de bir kısmının tekrar işlenmesi gerekirdi. Sabunlu deri, gönden kesilen şeritlerin yağlanıp sabunlanarak cendereden geçirmesiyle elde edilirdi. Kolan, üzengi kayışı, başlık ve dizgin gibi yerlerde bu kayışlar en makbulüydü. Zira iyi işlendiğinde hem zarif hem dayanıklıydı.
İyi bir saraç sağlam ve zarif işçiliğiyle ürünlerinden ayırt edilirdi. Zira saraciye işi bir meslek olduğu kadar aslında bir sanattı. Sanat ehli, yaptığı işi kimi zaman renkli ipliklerle işlediği nakışlarla süsler, kimi yerde de soğuk damga denilen teknikle özel kalemlerle derinin yüzeyinde izden nakışlar çıkarırdı. Sipariş sahibinin isteği bütçesi doğrultusunda gerekli malzemeden yapılırdı. Parçalar hem birbiriyle hem de eyer takımıyla uyumlu olmalıydı. Hatta binicinin kullanacağı kamçı bile takımı bozmamalıydı. Temel kural, binicinin rahatı ve zevki kadar, atın da sıkıntısız ve enerjisini tam kullanabildiği, rahat hareket edebilmesinin sağlanması idi.
Atın binicilik yanında çeki için arabaya bağlanması saraçlığın diğer rolünü ortaya koymuştur. Bu durum koşum takımı yapımı ile sağlanmıştır. Atın boynuna geçirilen ve koşum takımlarının bağlanarak atın arabayı çekmesini sağlayan ana parçaya hamut denirdi. Diğer parçalar ise paldum(gömlek), başlık, gem, çeki kayışı, yan kayış, ok kayışı, yular, dizgin adını alıyorlardı. Saraçlıkta genellikle manda derisi kullanılmakta idi. Deriler sepici bıçağı ile kesildikten sonra, mumlu iplik, biz, ucu kütleşmiş iki iğne veya sırım iğnesiyle dikilmekte idi.
Gerede'de Saraçlığın geçmişi, dericiliğin hayat bulmasıyla başlamıştır. Türk boylarının Anadolu'ya gelerek yerleşmeleri hayatlarını at sırtında geçirmeleri ve atlı araba kültürüne sahip olmaları ile kolay olmuştur. Ata çok iyi hakim olmaları, tekerlek ve araba sanatına, özellikle dericilik ve saraçlık sanatına önem vermeleri ile mümkün olmuştur. Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya geniş coğrafyaları katederek gelmeleri ve değişik coğrafyalara akarak devam eden göçleri, hep bu yüksek kültür ve sağlam karakterle ilgilidir. 1071 Malazgirt ile Anadolu'nun kapılarının kilidi kırıldı ve Anadolu Türklere iskâna açıldı. Malazgirt'ten, Anadolu Selçuklu'ya daha sonra Beylikler dönemi boyunca yerleşme devam etti. Gerede'de de yerleşme oba oba ve uzun bir zaman dilimi içersinde oldu. Bugün Gerede'de yer adları, köy adları Türklerin Oğuz boylarına ait olması tesadüf değil, bilâkis hep bu soylu geçmişin izlerini taşır. İşte bu iz dericilik ve saraçlıkla da ilgilidir. Bu durum Türklerin gittikleri her yere sahip oldukları yüksek kültürü taşıdıkları ve geliştirdiklerinin de göstergesidir.
Sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Mustafa ARSLANOĞLU "Hayvanlar hayatımızdan çıkıp yerini motorlu araçlara bırakınca, biz de zamana göre arzı talebe uygun hale getirdik. Kullanılan ve istenilen malzemelere ilave olarak kullanılmadığı için terk edilen malzemenin yerine yeni ürünler ekledik. Saraçlığı, artık sadece kemercilik, sadece çantacılık, sadece oto döşemeciliği, sadece köpek tasmacılığı olarak yapanlar olsa da bir ben devam ettiriyorum. Saraç olarak çalışan bir ben kaldım. Başka da kimse kalmadı. Her şey para değil, biraz da aşk, biraz da sevgi, yaşama biçimi. İşini seveceksin, tezgâhını seveceksin, deriyi seveceksin, hayvanları seveceksin, insanları seveceksin. Tezgâha serdiğin deriden en fazla malzemeyi üretecek ve para kazandıracak çalışmayı yapacaksın, israf etmeyeceksin, en küçük parçayı değerlendireceksin. Matematik zekâlı olacaksın. Kafan hesap makinesi gibi olacak, işte o zaman ayakta kalırsın. Ben böyle yaşamayı seçtim. Geçimimi sağlayacak parayı da kazanıyorum. Benden sonra oğlum devam edecek. Şimdiye kadar 10 saraçtan ölenler, emekli olanlar, iş değiştirenler, saraçlığı başka işe dönüştürenler oldu. Buradan daha ileriyi göremiyorum. Zaman gösterecek akıbetimizi, ama kararımız gittiği yere kadar, bu iş bizi doyurana kadar devam..." diyerek tamamladı. Ben de kendisine ve oğluna enerjiniz bol olsun diyorum. Bol kısmet diliyorum. Dilerim sevdikleri meslekte daha uzun yıllar devam etmek nasip olur.
Her şey zamana bağlı değişime uğruyor. Gerede’de 1950 ile 1970 yılları arasında doğanlar günümüze erişenlerin, atı, eyeri, semeri, faytonu, yük arabasını çok yakından bildiği ve tanık olduğu aşikârdır. Bu nesil ata bindi, faytona bindi, araba ile yük taşıdı. Saraçlarla tanıştı ve onlarla pek çok alışverişte bulundu. İşte bu nesil, hafızasında taşıdığı hayata dair bu zengin birikimi geleceğe taşımak anlamında -Gerede’ye ait kültür değerlerimizin dünden bugüne ana parçalarından olan- saraçlığın unutulmaması için anlatmalı, yazmalı, nostaljik de olsa yaşatılması için formüller bulmalıdır. Kurulması gereken şehir müzesinde, mümtaz bir bölüm yine saraciye ürünlerine ayrılmalıdır. Aynıyla sergilenme imkânı yaratılmalıdır.
Bize başkalık kazandıran zengin değerlerimizin yaşatılması dileklerimle.