konuşmanın edepleri [email protected] 17/12/2013
“Söz gümüşse, sükut altındır.”
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”
“Kılıç yarası iyileşir, dil yarası iyileşmez.”
“Hırs gelir dil kararır, hırs gider yüz kararır.”
“Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.”
Daha sıralarsak, uzayıp gidecek tarihten gelen atasözleri. Söz üzerine, laf üzerine, konuşma üzerine söylenmiş ve söylenmeye devam ediyor. Aslında iki çenemiz arasındaki dilimiz, silahtan başka bir şey değildir. Kullanmasını bilmediğimiz silah ile nasıl kendimizi vurursak, bazen kullanmasını bilemediğimiz dilimiz de başımıza ne dertler açar, ne belaları davet eder.
Bundan dolayıdır ki Yüce Yaradan dilimizi önce kale duvarı gibi dişlerimizle ablukaya almış, aynı avlu duvarı gibi dudaklarımızla da emniyetini sağlamıştır. Öyle rastgele kullanmak mümkün olmasın diye. Önce dişleri aralayacaksınız, sonra da dudakları. Daha sonra hayli düşündükten sonra dilimiz, mermi gibi sözleri birbiri ardına fırlatacak. Artık Allah sonunu hayır etsin, kimi vuracak, kime isabet edecekse kurşun misali sözlerimiz.
Dilini bir namlu, sözcükleri de kurşun gibi kullandığı için dilinden canı yananlar, kızgınlığını ve pişmanlığını ifade ederken ne derler!
---Ah dilim, seni dilim dilim dileydim!.
Evet, dilini kullanırken düşünmeyenler hep pişmanlık duymuş, hep kendilerine sitemler yağdırmışlardır.
--- Ah dilim, seni dilim dilim dileydim!. Demeye mecbur kalmışlardır.
İlahi hikmeti gereği her şeyi yerli yerinde yaratan Yüce Allah, insana diline sahip olması için gerektiğinde çenesini kapatma kabiliyeti vermiştir. Göz ve kulak iki adet yaratılırken, dilin bir tane olmasının elbette hikmetleri vardır. Zira konuşmaya sünnet, dinlemeye farz sevabı verilmesi de bununla ilgilidir. Bunun hikmeti herhalde insanın konuşmaktan çok, dinlemeye, görmeye ihtiyacının olmasından, her şeyden bir ibret, bir sonuç çıkarması, kıyas yapması gerektiğinden dolayıdır. Bunda insanın az ve öz konuşması, faydalı şeyler konuşması, çirkin sözlerden kaçınması gerektiğine de işaret vardır.
Yüce Allah, faydalı şeyler konuşması için insana akıl vermiş, fikir vermiş, ayrıca diline hakim olması için de iki dudak vermiştir. Tasavvufta insanın diline sahip olması hususunda çok durulmuş ve dilin susması, dünya kelamı konuşmamakla olur, kalbin susması Allah’tan başka bir şeyi düşünmemekle olur, denilmiştir.
Ata sözü “Söz gümüşse, sükut altındır.” Sükut etmek yerinde olursa altın gibi kıymetli olur. Ama her sükut altın değildir. Nitekim haksızlık karşısında susulmaz. Hadis-i Şerif’te “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Buyurulmuştur. Öyle ise doğrusu, konuşulması gereken yerde konuşmak; susulması gereken yerde susmaktır, lazım olan.
Konuşurken tebessümle, güzel sözlerle konuşmak, latif olmak, yine arzulanan haldir. Yumuşak, mutedil, mütebessim davranmak, Allah’ın kullarına verdiği büyük bir ihsandır. Cenab-ı Mevlâ’nın sevdiği şeylerin başında yumuşak, ağırbaşlı ve tatlı dilli olmak geliyor. İnsan, yumuşaklığı, tatlı dilli oluşu sebebiyledir ki, gündüzleri oruç tutanların, geceleri nafile namaz kılanların dereceleriyle müjdelenmiştir.
Cenab-ı Mevlâ yarattığı kullarının kalbini kâbe mesabesinde değerlendirmiş, kalplerin mana alemindeki adı ise gönül olmuştur. Gönül, sevgi ve muhabbetin fışkırdığı ilahi bir pınardır. Hani O gönül ehli, sevgi abidesi Yunus ne diyordu:
Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
Ve iki cihan güneşi Sevgili Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerini kulaklarımızda bir yankılandırabilsek : “Her kim ki Mümin kardeşinin bir defa dahi kalbini kırmış olsa, yetmiş defa Kâbe’yi yıkımış gibidir.” Gönüller fethetmek dururken, O gönül kalelerini yıkmak niye…
Yol boylarında çeşmeler görürsünüz. Gürül gürül akan çeşmeler. Serinlemek, susuzluğunuzu gidermek için yanına gidersiniz. Yalnızlığını paylaşır sizinle, sahibi ile kitabesinden sohbet edersiniz :
Gönül bir pınardır,
Çeşmesi var, tası yok.
Yıkma kimsenin kalbini,
Yapacak ustası yok.
Eşref-i Mahlukat olan insanoğlu, Cenab-ı Hakk’ın kulu olduğuna göre, kulların kalbi Kâbe olduğuna göre ve Kâbe tavaf için yapıldığına göre, güzel dilimizle güzel gönüller fethetmek, Kâbe tavaf eder gibi gönüller tavaf etmek gerek. Konuşmada ölçülü olmak gerek.O güzel dilimizi başkalarına kötülük olan İFTİRADAN esirgemek gerek, başkalarının hakkında GIYBETTEN alıkoymak gerek, KOĞUCULUK yapmamak gerek, ağzımızı YALANDAN korumak gerek, çirkin ve kaba sözlerden KÜFÜRBAZLIKTAN korumak gerek, İKİYÜZLÜLÜKTEN ve alay edici sözlerden alıkoymak gerek.
İyi insan sadece bu kötü fiillerden kaçınmakla yetinmemeli, iyi güzel olan şeylerle, her şeyin doğrusunu ortaya koymalıdır. Dolayısı ile konuşmalarımızda saygılı olmak, nezaketle davranmak, tatlı söz söylemek ve güler yüz göstermek de iyi insan olmanın gereğidir.
İnsan, çevresinde yaşayanlardan daima yakınlık ve güleryüz bekler. Kendisine nezaketle davrananların yanında rahat eder ve mutlu olur. Aksi tavırlardan sıkılır, morali bozulur, üzüntü duyar.
Atasözlerinin delalet ettiği manaya dikkat ederek az, öz, doğru konuşmayı tercih etmek, bu konuda vaaz edilen dini ölçülere riayet etmek, kırıcı değil, gönül alıcı olmaya çalışmak, her Müslüman için uyulması gereken faziletli davranışlardır.
Allah, Cümlenizi kusurları gören değil, örtenlerden;
Teselli arayan değil, teselli edenlerden;
Dünya malı dünyanındır deyip hiçbir şeyini esirgemeyip,
Nimetlerini paylaşanlardan eylesin.
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”
“Kılıç yarası iyileşir, dil yarası iyileşmez.”
“Hırs gelir dil kararır, hırs gider yüz kararır.”
“Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.”
Daha sıralarsak, uzayıp gidecek tarihten gelen atasözleri. Söz üzerine, laf üzerine, konuşma üzerine söylenmiş ve söylenmeye devam ediyor. Aslında iki çenemiz arasındaki dilimiz, silahtan başka bir şey değildir. Kullanmasını bilmediğimiz silah ile nasıl kendimizi vurursak, bazen kullanmasını bilemediğimiz dilimiz de başımıza ne dertler açar, ne belaları davet eder.
Bundan dolayıdır ki Yüce Yaradan dilimizi önce kale duvarı gibi dişlerimizle ablukaya almış, aynı avlu duvarı gibi dudaklarımızla da emniyetini sağlamıştır. Öyle rastgele kullanmak mümkün olmasın diye. Önce dişleri aralayacaksınız, sonra da dudakları. Daha sonra hayli düşündükten sonra dilimiz, mermi gibi sözleri birbiri ardına fırlatacak. Artık Allah sonunu hayır etsin, kimi vuracak, kime isabet edecekse kurşun misali sözlerimiz.
Dilini bir namlu, sözcükleri de kurşun gibi kullandığı için dilinden canı yananlar, kızgınlığını ve pişmanlığını ifade ederken ne derler!
---Ah dilim, seni dilim dilim dileydim!.
Evet, dilini kullanırken düşünmeyenler hep pişmanlık duymuş, hep kendilerine sitemler yağdırmışlardır.
--- Ah dilim, seni dilim dilim dileydim!. Demeye mecbur kalmışlardır.
İlahi hikmeti gereği her şeyi yerli yerinde yaratan Yüce Allah, insana diline sahip olması için gerektiğinde çenesini kapatma kabiliyeti vermiştir. Göz ve kulak iki adet yaratılırken, dilin bir tane olmasının elbette hikmetleri vardır. Zira konuşmaya sünnet, dinlemeye farz sevabı verilmesi de bununla ilgilidir. Bunun hikmeti herhalde insanın konuşmaktan çok, dinlemeye, görmeye ihtiyacının olmasından, her şeyden bir ibret, bir sonuç çıkarması, kıyas yapması gerektiğinden dolayıdır. Bunda insanın az ve öz konuşması, faydalı şeyler konuşması, çirkin sözlerden kaçınması gerektiğine de işaret vardır.
Yüce Allah, faydalı şeyler konuşması için insana akıl vermiş, fikir vermiş, ayrıca diline hakim olması için de iki dudak vermiştir. Tasavvufta insanın diline sahip olması hususunda çok durulmuş ve dilin susması, dünya kelamı konuşmamakla olur, kalbin susması Allah’tan başka bir şeyi düşünmemekle olur, denilmiştir.
Ata sözü “Söz gümüşse, sükut altındır.” Sükut etmek yerinde olursa altın gibi kıymetli olur. Ama her sükut altın değildir. Nitekim haksızlık karşısında susulmaz. Hadis-i Şerif’te “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Buyurulmuştur. Öyle ise doğrusu, konuşulması gereken yerde konuşmak; susulması gereken yerde susmaktır, lazım olan.
Konuşurken tebessümle, güzel sözlerle konuşmak, latif olmak, yine arzulanan haldir. Yumuşak, mutedil, mütebessim davranmak, Allah’ın kullarına verdiği büyük bir ihsandır. Cenab-ı Mevlâ’nın sevdiği şeylerin başında yumuşak, ağırbaşlı ve tatlı dilli olmak geliyor. İnsan, yumuşaklığı, tatlı dilli oluşu sebebiyledir ki, gündüzleri oruç tutanların, geceleri nafile namaz kılanların dereceleriyle müjdelenmiştir.
Cenab-ı Mevlâ yarattığı kullarının kalbini kâbe mesabesinde değerlendirmiş, kalplerin mana alemindeki adı ise gönül olmuştur. Gönül, sevgi ve muhabbetin fışkırdığı ilahi bir pınardır. Hani O gönül ehli, sevgi abidesi Yunus ne diyordu:
Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
Ve iki cihan güneşi Sevgili Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerini kulaklarımızda bir yankılandırabilsek : “Her kim ki Mümin kardeşinin bir defa dahi kalbini kırmış olsa, yetmiş defa Kâbe’yi yıkımış gibidir.” Gönüller fethetmek dururken, O gönül kalelerini yıkmak niye…
Yol boylarında çeşmeler görürsünüz. Gürül gürül akan çeşmeler. Serinlemek, susuzluğunuzu gidermek için yanına gidersiniz. Yalnızlığını paylaşır sizinle, sahibi ile kitabesinden sohbet edersiniz :
Gönül bir pınardır,
Çeşmesi var, tası yok.
Yıkma kimsenin kalbini,
Yapacak ustası yok.
Eşref-i Mahlukat olan insanoğlu, Cenab-ı Hakk’ın kulu olduğuna göre, kulların kalbi Kâbe olduğuna göre ve Kâbe tavaf için yapıldığına göre, güzel dilimizle güzel gönüller fethetmek, Kâbe tavaf eder gibi gönüller tavaf etmek gerek. Konuşmada ölçülü olmak gerek.O güzel dilimizi başkalarına kötülük olan İFTİRADAN esirgemek gerek, başkalarının hakkında GIYBETTEN alıkoymak gerek, KOĞUCULUK yapmamak gerek, ağzımızı YALANDAN korumak gerek, çirkin ve kaba sözlerden KÜFÜRBAZLIKTAN korumak gerek, İKİYÜZLÜLÜKTEN ve alay edici sözlerden alıkoymak gerek.
İyi insan sadece bu kötü fiillerden kaçınmakla yetinmemeli, iyi güzel olan şeylerle, her şeyin doğrusunu ortaya koymalıdır. Dolayısı ile konuşmalarımızda saygılı olmak, nezaketle davranmak, tatlı söz söylemek ve güler yüz göstermek de iyi insan olmanın gereğidir.
İnsan, çevresinde yaşayanlardan daima yakınlık ve güleryüz bekler. Kendisine nezaketle davrananların yanında rahat eder ve mutlu olur. Aksi tavırlardan sıkılır, morali bozulur, üzüntü duyar.
Atasözlerinin delalet ettiği manaya dikkat ederek az, öz, doğru konuşmayı tercih etmek, bu konuda vaaz edilen dini ölçülere riayet etmek, kırıcı değil, gönül alıcı olmaya çalışmak, her Müslüman için uyulması gereken faziletli davranışlardır.
Allah, Cümlenizi kusurları gören değil, örtenlerden;
Teselli arayan değil, teselli edenlerden;
Dünya malı dünyanındır deyip hiçbir şeyini esirgemeyip,
Nimetlerini paylaşanlardan eylesin.