vatan sevgisi [email protected] 07/07/2020
Türk milletinin zaferlerle damgasını vurduğu bir Ağustos’un bu salısında, konumuzu Vatan Sevgisi üzerine seçtim. Ağustos’larda Vatan Sevgisi daha bir öne çıkıyor. Ağustos ayı, bizim için Şanlar, Zaferler ayıdır. Bizim, toyumuz, düğünlerimiz, savaşlarımız, zaferlerimiz hep bu aya yığılmıştır. İşte, bu hafta konumuz Vatan Sevgisi.
Son vatan, Son kale, Mübarek Anadolu, bir mübarek Ağustos’ta bizim oldu. Bir Ağustos ertesi koruduk, yine bir Ağustos’ta kurtardık, canavarların dişinden.
Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Aziz vatana, Mübarek Anadolu’ya, Bu güzel Yurda, Türkler sahip olabilmek için, gün oldu arslan yavruları oldular, gün oldu kartallar gibi uçtular ve Anadolu’ya hakim olup Akdeniz’e çıktılar. Fetihlerle Anadolu’yu Türk Milletinin şuuruna ve kalbine yerleştirdiler. Fetihlerle kazandırdılar, saldırılarda korudular, istilâlarda kurtardılar. Ebedi Vatanın her karış toprağını kanlarıyla suladılar.
Ve dünya’ya Türk zaferlerini hatırlatan Ağustos ayıdır. Unutanlara yine öğreten de Ağustos ayıdır.
Dokuz yüzyıldan beri yaşamaktayız burada,
Milyonlarca can verdik, sahip olduk bu yurda. Diyor şair.
Evet, Şanlar, zaferler ayı Ağustos. Necip Milletimizin bize miras bıraktığı, aziz vatanımızı dünden bugüne, bugünden yarına, korumak şuurunu taşımak, bizlere de aşılamak, düşüyor, vazife.
Kutlu Devlet Türkiye Cumhuriyeti, Milli Mücadele sınavı sonunda kazanılarak kurulmuş, bir mübarek evdir. Türk Milletinin büyük Atasından mirastır. Büyük Ata’dan nasihat, emirdir: “Çağdaş medeniyet üzerine çıkmak.” Emri yerine getirmek, vazifemiz. Çünkü güçlüler, ayakta kaldığına göre, güçlü olmak zorundayız.
Unutmayalım ki! Değişmeyen düşmanlarımızın, değişmeyen oyunları sona ermiş değildir. Saldırılar günün şartlarına göre değişik taktik ve yöntemlerle devam etmektedir. Millet hayatımıza kasteden ihanet şebekeleri sinsi sinsi faaliyet içersindeler. Dış güçlerin özellikle komşularımızın ihtirasları ile beslenen PKK terörü ve benzeri bölücü faaliyetler, Mehmetçiğimiz ve güvenlik kuvvetlerimizce önlenirken, Milletimizden de tam destek almaktadır.
Düşmanlarımız dün vardı, bugün de var, yarın da olacak. Öyleyse bize düşen tarihi hadiselerden ibret alarak uyanık olmak, bu hain oyunlara gelmemektir. Vatanımızın ebedi sahibi Milletimizin, ebedi saadeti, devletimizin ebedi varlığı için fert fert çalışmak, birliğimizi güçlendirmek zorundayız. Bunu başarabildiğimiz takdirde geleceğimize güvenle bakabilir ve kanlarıyla sulayarak bu vatanı bizlere emanet eden şehitlerimizin ve atalarımızın ruhlarını şad etmiş oluruz.
Dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak ve güven içinde yaşamak, ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. Dini görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz de yine vatan sayesinde mümkün olur. Bu sebeple yüce dinimiz vatanın korunmasına büyük önem vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır. Vatanı korumak hem dini hem de milli bir görevdir. Düşmanlara karşı çarpışmayı emretmesi de, tamamen temel hak ve hürriyetlere saldırıyı ortadan kaldırmayı, adaleti ve hakkaniyeti yeniden kurmayı hedeflemesindendir.
Şairimiz, M. Emin YURDAKUL: “ Türk Evlâdı O’dur ki !
Yurdu olan toprağı, ana ırzı bilerek yad ayağı bastırmaz,
Bir yabancı bayrağı, Ezan sesi duyulan hiçbir yere astırmaz.”
Vatan ve Millet uğrunda can verenler daima şan ve şeref sahibi olur, her zaman, rahmetle, minnetle anılırlar. Milletin kalbinde, gönlünde yaşarlar. Cenab-ı Mevla yüce Kur’an-ı Kerim’inde “Allah yolunda can verenlere ölü demeyin, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız.” (Bakara, 154) buyurarak, en yüce mertebeyi, şehadet mertebesi olarak görmüştür.
Her insanın vatanını sevmesi vatanperverliğin, sağlam inancın gereğidir. İftiharla, gururla yad ederek şeref duyduğumuz ecdadımız sahibi olduğumuz aziz vatanımızı korumak ve kollamak için, uğruna canlarını, kanlarını, mallarını feda ederek ortaya koydukları ideal ve anlayış, dinimizin vatanı ve milleti sevmeye ve savunmaya verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Asırlardan beri kültür ve medeniyet şaheserleri, şehadetleri dinin temeli olan ezanların semaya yükseldiği minarelerin, içinde gönüllerin huzura kavuştuğu camileri ile her türlü güzelliği bağrında taşıyan cennet gibi vatana sahibiz.
Ülkemize ve savunduğumuz topraklara, bir saldırı olursa, kimden nereden, hangi yönden gelirse gelsin, 26 Ağustos, 30 Ağustos tekerrür eder. Bir şairimiz, “Ecdadımızın heybeti, Maruf-ı Cihandır,
Fıtrat değişir, sanma, bu kan yine o kandır.” diyor.
Her taşı “Mabed-i İman” olan yurdumuza, kim ne zaman kem gözle bakmış, kötü niyet beslemişse, gereken cevabı da derhal almıştır. Hem de ne pahasına olursa olsun. Malazgirt’ten, Büyük Taaruz’a kadar geçen yaklaşık 10 asır boyunca Anadolu topraklarını Türk Vatanına dönüştüren kahraman ecdadımızı, bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, gazilerimizi de şükran ve minnetle anıyor, ülkemizin birlik ve bütünlüğünün devam etmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
Son vatan, Son kale, Mübarek Anadolu, bir mübarek Ağustos’ta bizim oldu. Bir Ağustos ertesi koruduk, yine bir Ağustos’ta kurtardık, canavarların dişinden.
Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Aziz vatana, Mübarek Anadolu’ya, Bu güzel Yurda, Türkler sahip olabilmek için, gün oldu arslan yavruları oldular, gün oldu kartallar gibi uçtular ve Anadolu’ya hakim olup Akdeniz’e çıktılar. Fetihlerle Anadolu’yu Türk Milletinin şuuruna ve kalbine yerleştirdiler. Fetihlerle kazandırdılar, saldırılarda korudular, istilâlarda kurtardılar. Ebedi Vatanın her karış toprağını kanlarıyla suladılar.
Ve dünya’ya Türk zaferlerini hatırlatan Ağustos ayıdır. Unutanlara yine öğreten de Ağustos ayıdır.
Dokuz yüzyıldan beri yaşamaktayız burada,
Milyonlarca can verdik, sahip olduk bu yurda. Diyor şair.
Evet, Şanlar, zaferler ayı Ağustos. Necip Milletimizin bize miras bıraktığı, aziz vatanımızı dünden bugüne, bugünden yarına, korumak şuurunu taşımak, bizlere de aşılamak, düşüyor, vazife.
Kutlu Devlet Türkiye Cumhuriyeti, Milli Mücadele sınavı sonunda kazanılarak kurulmuş, bir mübarek evdir. Türk Milletinin büyük Atasından mirastır. Büyük Ata’dan nasihat, emirdir: “Çağdaş medeniyet üzerine çıkmak.” Emri yerine getirmek, vazifemiz. Çünkü güçlüler, ayakta kaldığına göre, güçlü olmak zorundayız.
Unutmayalım ki! Değişmeyen düşmanlarımızın, değişmeyen oyunları sona ermiş değildir. Saldırılar günün şartlarına göre değişik taktik ve yöntemlerle devam etmektedir. Millet hayatımıza kasteden ihanet şebekeleri sinsi sinsi faaliyet içersindeler. Dış güçlerin özellikle komşularımızın ihtirasları ile beslenen PKK terörü ve benzeri bölücü faaliyetler, Mehmetçiğimiz ve güvenlik kuvvetlerimizce önlenirken, Milletimizden de tam destek almaktadır.
Düşmanlarımız dün vardı, bugün de var, yarın da olacak. Öyleyse bize düşen tarihi hadiselerden ibret alarak uyanık olmak, bu hain oyunlara gelmemektir. Vatanımızın ebedi sahibi Milletimizin, ebedi saadeti, devletimizin ebedi varlığı için fert fert çalışmak, birliğimizi güçlendirmek zorundayız. Bunu başarabildiğimiz takdirde geleceğimize güvenle bakabilir ve kanlarıyla sulayarak bu vatanı bizlere emanet eden şehitlerimizin ve atalarımızın ruhlarını şad etmiş oluruz.
Dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak ve güven içinde yaşamak, ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. Dini görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz de yine vatan sayesinde mümkün olur. Bu sebeple yüce dinimiz vatanın korunmasına büyük önem vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır. Vatanı korumak hem dini hem de milli bir görevdir. Düşmanlara karşı çarpışmayı emretmesi de, tamamen temel hak ve hürriyetlere saldırıyı ortadan kaldırmayı, adaleti ve hakkaniyeti yeniden kurmayı hedeflemesindendir.
Şairimiz, M. Emin YURDAKUL: “ Türk Evlâdı O’dur ki !
Yurdu olan toprağı, ana ırzı bilerek yad ayağı bastırmaz,
Bir yabancı bayrağı, Ezan sesi duyulan hiçbir yere astırmaz.”
Vatan ve Millet uğrunda can verenler daima şan ve şeref sahibi olur, her zaman, rahmetle, minnetle anılırlar. Milletin kalbinde, gönlünde yaşarlar. Cenab-ı Mevla yüce Kur’an-ı Kerim’inde “Allah yolunda can verenlere ölü demeyin, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız.” (Bakara, 154) buyurarak, en yüce mertebeyi, şehadet mertebesi olarak görmüştür.
Her insanın vatanını sevmesi vatanperverliğin, sağlam inancın gereğidir. İftiharla, gururla yad ederek şeref duyduğumuz ecdadımız sahibi olduğumuz aziz vatanımızı korumak ve kollamak için, uğruna canlarını, kanlarını, mallarını feda ederek ortaya koydukları ideal ve anlayış, dinimizin vatanı ve milleti sevmeye ve savunmaya verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Asırlardan beri kültür ve medeniyet şaheserleri, şehadetleri dinin temeli olan ezanların semaya yükseldiği minarelerin, içinde gönüllerin huzura kavuştuğu camileri ile her türlü güzelliği bağrında taşıyan cennet gibi vatana sahibiz.
Ülkemize ve savunduğumuz topraklara, bir saldırı olursa, kimden nereden, hangi yönden gelirse gelsin, 26 Ağustos, 30 Ağustos tekerrür eder. Bir şairimiz, “Ecdadımızın heybeti, Maruf-ı Cihandır,
Fıtrat değişir, sanma, bu kan yine o kandır.” diyor.
Her taşı “Mabed-i İman” olan yurdumuza, kim ne zaman kem gözle bakmış, kötü niyet beslemişse, gereken cevabı da derhal almıştır. Hem de ne pahasına olursa olsun. Malazgirt’ten, Büyük Taaruz’a kadar geçen yaklaşık 10 asır boyunca Anadolu topraklarını Türk Vatanına dönüştüren kahraman ecdadımızı, bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, gazilerimizi de şükran ve minnetle anıyor, ülkemizin birlik ve bütünlüğünün devam etmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.