akşemseddin [email protected] 09.01.2018
Türk Devlet geleneğindeki Aksakallılar zincirinin en önemli halkalarından biridir AKŞEMSEDDİN. Adı gibi ilmi ak, gönlü ak, saçı ak, sakalı ak, Türklüğün en büyük hocası AKŞEMSEDDİN.
Akşemseddin, İstanbul'un manevi fatihi, büyük âlim, hekim ve veli bir zattır. Asıl ismi Muhammed bin Hamza, lakabı Akşeyh'tir. Saçının, sakalının ağarması ve ak elbiseler giymesi sebebi ile "Akşemseddin" denildiği de rivayet edilmiştir.
Zamanının Lokman Hekim'i. Şam diyarından alim ve evliya bir zat, kalkar ailesi ile birlikte Anadolu'ya gelir. Bu zat soyu Ebubekir Sıddık efendimizden gelen Hamza Efendi'dir. Anadolu'ya neden, niçin geldiğini kimse bilmez, bir ilahi emir götürür onu ve Osmancık'a yerleşir. Yanında da biri vardır. Yedi yaşında Kur'an'ı ezbere okuyan bir çocuk, oğlu Mehmet Şemseddin. Hamza Efendi, Hak vaki olur, oğlunu Osmancığa emin ellere, ruhunu da Rabbine teslim eder.
Mehmet Şemseddin büyür, zamanının bütün ilimlerini tahsil eder, Osmancık medresesine müderris olur. Tıp ilminde daha ilerlemiştir. Hastaları ücretsiz tedavi eder, gece gündüz demez çağrıldığı yere koşar. Yine bir gece yarısı çağrılır bir eve, gider, ama boştur ev. Karanlıkta ayağı bir zincire dolanır, ucunu arar, pencereden dışarıya uzayıp gitmektedir. Hayırdır inşallah, acep ne iştir diyerek döner.
Hocasına anlatır. Hocası müjde evladım bu bir işaret, sana yeni ufuklar açılıyor, hayırlı olsun, mübarek olsun, sen çağrılmışsın evladım. Ara seni çağıranı evladım. Ankara’dan Hacı Bayram Veli’den başla. “Hakkını helal ediniz Allahaısmarladık” Mehmet Şemseddin her şeyi bırakıp yollara düştü.
Ankara’ya geldi. Çok kısa sürede Hacı Bayram-ı Veli elinde yüksek manevi derecelere kavuşur. Hacı Bayram-ı Veli: "- İnsan cinsinin karanlıklarını söküp atmakta güçlük çekmedin, ak oldun, pak oldun, Akşemseddin oldun. Tomurcuktun açtın gül oldun. Artık hizmetin sona erdi. Vazifen başladı. Var git. Nur-u Muhammediye’yi cihana saç. İnsanları irşad eyle. Bizi unutma, ziyaretimize gel ve Şehzade Mehmed’i gözden ırak etmeyesin. Fetih sana ve ona nasip olacaktır. Onu yalnız komayasınız."
Akşemseddin, artık irşad görevindedir. Anadolu’yu gezer, oradan oraya. Nihayet döner dolaşır, Göynük’e yerleşir. Burada bir değirmen ve bir mescit inşa ettirir. Mescitte insanlara ehl-i sünnet, vel cemaat yolunu anlatır. Değirmencilikle de günlük rızkını kazanır. Pek çok talebe yetiştirir. Aynı zamanda etraftaki bitkilerden bir çok ilaçlar yapar. Hastaları parasız tedavi eder. Zaman zaman da Edirne’ye giderek, Şehzade Mehmed’e dersler verir. Günler, haftaları, haftalar ayları kovalar. Şehzade Mehmed, Osmanlı tahtına oturur ve derhal bir istişare meclisi toplar. Bu meclise Göynük’ten Akşemseddin Hazretlerini çağırır. Ve Bizans’ın kuşatılması için karar alınır.
Bizans kuşatılmıştı. Akşemseddin Hazretleri bu cihada büyük oğlu ve müritleri ile katıldı. Sultan Mehmed Han devamlı, ondan yardım istiyordu.
"---Hocam, bana bir dua öğretiniz. Silah üstünlüğü bende, asker üstünlüğü bende, Fethin müyesser olması için bir de manevi bir silah istiyorum, bana bir dua öğret."
"----Ya Fakih Ahmet, bana himmet et, bana himmet et." diye dua et buyurdu.
Fetih gerçekleşmişti. Fethin başında Ya Fakih Ahmet diye dua etmesini söylemişti. Oysa Fakih Ahmet’in ta kendisi Akşemseddin’den başkası değildi. Yüce Mevla, yardımını onun vasıtası, onun bereketi ile gönderivermişti.
Fetih müyesser oldu ya, Akşemseddin artık Göynük’e dönmek ister. Ancak Fatih: " –Hocam bir isteğim daha var, bunu da yerine getirseniz. Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden Ebu Eyyub-i Ensari’nin mübarek kabrinin İstanbul surlarına yakın bir yerde olduğunu okudum. Yerinin bilinmesini ve bulunmasını dilerim." "- Hünkârım, nice zamandır, şu karşı tepenin eteğinde göğe yükselen bir nur görüyorum. İnşallah oradadır. Oraya bir gidelim. Bakalım ne göreceğiz." Giderler tepeye varırlar. Akşemseddin eline iki dal alır. Birini bir yana birini diğer yana atar. "- İşte bu iki dalın arası Mihmandar-ı Resulullah, Eyüp Sultan Hazretleri'nin kabridir." der. Dediği yer kazıldı ve Mezar taşı çıktı. Böylece Eyüp El Ensari'nin kabri şeksiz şüphesiz doğrulandı. Fatih Sultan Mehmet, Ebu Eyüp El Ensari'nin kabri üzerine bir türbe, Akşemseddin ve talebeleri için bir oda bir de Cami- i Şerif bina ettirdi. Akşemseddin'den orada oturmalarını rica etti. Ayrıca "- Hocam, Artık beni de talebeliğinize kabul buyurmanızı istirham ediyorum." dedi. Akşemseddin: "- Olmaz, Sultanım. Sen bizim tattığımız lezzeti tadacak olursan, işlerini tam yapamazsın. Müslümanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri için devletin ayakta kalması şarttır. Seni talebeliğe kabul edersek, düzen bozulur, halkımız perişan olabilir. Bunun vebali büyüktür. Allah-ü Te'ala'nın gazabına maruz kalabiliriz. Bize destur verin Göynük'e dönelim. Hem hane halkımız yolumuzu gözler durur."
Çaresiz izin verir. Akşemseddin Göynük'e döner. Hane halkına ve talebelerine kavuşur. Günlerden bir gün Mescitte toplar hepsini vasiyetini yapar. "- Her işe besmele ile başla, temiz ol, daima iyiliği adet edin, tembel olma, namaza önem ver, nimete şükret, belaya sabret, dünyanın mutluluğuna mağrur olma, kendini başkalarına methetme, namahreme bakma, harama bakmak gaflet verir, kimsenin kalbini kırıp viran etme, düşen şeyi temizleyerek yersen fakirlikten kurtulursun, edepli mütevazi ve cömert ol, tırnağınla dişini kurcalama, elbiseni üzerinde dikme, cünüp kimse ile yemek gam verir, yalnız evde yatmaktan sakın, çıplak yatmak fakirliğe sebep olur.
Herkesle tek tek helalleşip veda eyledi. Yasin-i Şerif okudu. Bitirdi. Sünnet üzere sağ yanına yatıp uyuyuverdi. Artık uyanmayacaktı.
Ruhu şad olsun.
Bizlere de himmet ya fakih Ahmet.
Akşemseddin, İstanbul'un manevi fatihi, büyük âlim, hekim ve veli bir zattır. Asıl ismi Muhammed bin Hamza, lakabı Akşeyh'tir. Saçının, sakalının ağarması ve ak elbiseler giymesi sebebi ile "Akşemseddin" denildiği de rivayet edilmiştir.
Zamanının Lokman Hekim'i. Şam diyarından alim ve evliya bir zat, kalkar ailesi ile birlikte Anadolu'ya gelir. Bu zat soyu Ebubekir Sıddık efendimizden gelen Hamza Efendi'dir. Anadolu'ya neden, niçin geldiğini kimse bilmez, bir ilahi emir götürür onu ve Osmancık'a yerleşir. Yanında da biri vardır. Yedi yaşında Kur'an'ı ezbere okuyan bir çocuk, oğlu Mehmet Şemseddin. Hamza Efendi, Hak vaki olur, oğlunu Osmancığa emin ellere, ruhunu da Rabbine teslim eder.
Mehmet Şemseddin büyür, zamanının bütün ilimlerini tahsil eder, Osmancık medresesine müderris olur. Tıp ilminde daha ilerlemiştir. Hastaları ücretsiz tedavi eder, gece gündüz demez çağrıldığı yere koşar. Yine bir gece yarısı çağrılır bir eve, gider, ama boştur ev. Karanlıkta ayağı bir zincire dolanır, ucunu arar, pencereden dışarıya uzayıp gitmektedir. Hayırdır inşallah, acep ne iştir diyerek döner.
Hocasına anlatır. Hocası müjde evladım bu bir işaret, sana yeni ufuklar açılıyor, hayırlı olsun, mübarek olsun, sen çağrılmışsın evladım. Ara seni çağıranı evladım. Ankara’dan Hacı Bayram Veli’den başla. “Hakkını helal ediniz Allahaısmarladık” Mehmet Şemseddin her şeyi bırakıp yollara düştü.
Ankara’ya geldi. Çok kısa sürede Hacı Bayram-ı Veli elinde yüksek manevi derecelere kavuşur. Hacı Bayram-ı Veli: "- İnsan cinsinin karanlıklarını söküp atmakta güçlük çekmedin, ak oldun, pak oldun, Akşemseddin oldun. Tomurcuktun açtın gül oldun. Artık hizmetin sona erdi. Vazifen başladı. Var git. Nur-u Muhammediye’yi cihana saç. İnsanları irşad eyle. Bizi unutma, ziyaretimize gel ve Şehzade Mehmed’i gözden ırak etmeyesin. Fetih sana ve ona nasip olacaktır. Onu yalnız komayasınız."
Akşemseddin, artık irşad görevindedir. Anadolu’yu gezer, oradan oraya. Nihayet döner dolaşır, Göynük’e yerleşir. Burada bir değirmen ve bir mescit inşa ettirir. Mescitte insanlara ehl-i sünnet, vel cemaat yolunu anlatır. Değirmencilikle de günlük rızkını kazanır. Pek çok talebe yetiştirir. Aynı zamanda etraftaki bitkilerden bir çok ilaçlar yapar. Hastaları parasız tedavi eder. Zaman zaman da Edirne’ye giderek, Şehzade Mehmed’e dersler verir. Günler, haftaları, haftalar ayları kovalar. Şehzade Mehmed, Osmanlı tahtına oturur ve derhal bir istişare meclisi toplar. Bu meclise Göynük’ten Akşemseddin Hazretlerini çağırır. Ve Bizans’ın kuşatılması için karar alınır.
Bizans kuşatılmıştı. Akşemseddin Hazretleri bu cihada büyük oğlu ve müritleri ile katıldı. Sultan Mehmed Han devamlı, ondan yardım istiyordu.
"---Hocam, bana bir dua öğretiniz. Silah üstünlüğü bende, asker üstünlüğü bende, Fethin müyesser olması için bir de manevi bir silah istiyorum, bana bir dua öğret."
"----Ya Fakih Ahmet, bana himmet et, bana himmet et." diye dua et buyurdu.
Fetih gerçekleşmişti. Fethin başında Ya Fakih Ahmet diye dua etmesini söylemişti. Oysa Fakih Ahmet’in ta kendisi Akşemseddin’den başkası değildi. Yüce Mevla, yardımını onun vasıtası, onun bereketi ile gönderivermişti.
Fetih müyesser oldu ya, Akşemseddin artık Göynük’e dönmek ister. Ancak Fatih: " –Hocam bir isteğim daha var, bunu da yerine getirseniz. Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden Ebu Eyyub-i Ensari’nin mübarek kabrinin İstanbul surlarına yakın bir yerde olduğunu okudum. Yerinin bilinmesini ve bulunmasını dilerim." "- Hünkârım, nice zamandır, şu karşı tepenin eteğinde göğe yükselen bir nur görüyorum. İnşallah oradadır. Oraya bir gidelim. Bakalım ne göreceğiz." Giderler tepeye varırlar. Akşemseddin eline iki dal alır. Birini bir yana birini diğer yana atar. "- İşte bu iki dalın arası Mihmandar-ı Resulullah, Eyüp Sultan Hazretleri'nin kabridir." der. Dediği yer kazıldı ve Mezar taşı çıktı. Böylece Eyüp El Ensari'nin kabri şeksiz şüphesiz doğrulandı. Fatih Sultan Mehmet, Ebu Eyüp El Ensari'nin kabri üzerine bir türbe, Akşemseddin ve talebeleri için bir oda bir de Cami- i Şerif bina ettirdi. Akşemseddin'den orada oturmalarını rica etti. Ayrıca "- Hocam, Artık beni de talebeliğinize kabul buyurmanızı istirham ediyorum." dedi. Akşemseddin: "- Olmaz, Sultanım. Sen bizim tattığımız lezzeti tadacak olursan, işlerini tam yapamazsın. Müslümanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri için devletin ayakta kalması şarttır. Seni talebeliğe kabul edersek, düzen bozulur, halkımız perişan olabilir. Bunun vebali büyüktür. Allah-ü Te'ala'nın gazabına maruz kalabiliriz. Bize destur verin Göynük'e dönelim. Hem hane halkımız yolumuzu gözler durur."
Çaresiz izin verir. Akşemseddin Göynük'e döner. Hane halkına ve talebelerine kavuşur. Günlerden bir gün Mescitte toplar hepsini vasiyetini yapar. "- Her işe besmele ile başla, temiz ol, daima iyiliği adet edin, tembel olma, namaza önem ver, nimete şükret, belaya sabret, dünyanın mutluluğuna mağrur olma, kendini başkalarına methetme, namahreme bakma, harama bakmak gaflet verir, kimsenin kalbini kırıp viran etme, düşen şeyi temizleyerek yersen fakirlikten kurtulursun, edepli mütevazi ve cömert ol, tırnağınla dişini kurcalama, elbiseni üzerinde dikme, cünüp kimse ile yemek gam verir, yalnız evde yatmaktan sakın, çıplak yatmak fakirliğe sebep olur.
Herkesle tek tek helalleşip veda eyledi. Yasin-i Şerif okudu. Bitirdi. Sünnet üzere sağ yanına yatıp uyuyuverdi. Artık uyanmayacaktı.
Ruhu şad olsun.
Bizlere de himmet ya fakih Ahmet.