vakıf haftası [email protected] 29.11.2016
Aralık ayının ilk haftası, Vakıflarımıza ayrılmış, kutlana gelmektedir. Milletimizin iftihar vesilesi eşsiz özelliklerine en güzel örnektir, Vakıflarımız.
Türk Milletinin kaynaşmasında, toplumsallaşma, çimentosu, Vakıflarımız.
Adı üzerinde VAKIF: Bir kimsenin taşınır veya taşınmaz malını kendi isteği ile mülkünden çıkartarak, gelirini yine kendi isteği ile ihtiyaç sahiplerine harcanmak üzere ebediyen Allah rızası için ayırmasıdır. Yani bir malın sürekli olarak belli bir amaca tahsis edilmesi söz konusudur. Vakfedilen bir mal hibe edilemez, satılamaz, miras olarak bırakılamaz. Çünkü mülkiyeti Allah’ın rızasına ayrılmıştır.
Güzel ecdadımızın, asil Milletimizin, yaşantısına güzel görüntülerle giren İslâm Dini, kuralları ve emirleri ile yaşantısını şekillendirmiş. Ve Vakıflar da, kaynağını ve ilhamını yine İslâm Dininden almış. Vakfetmek suretiyle, Allah yoluna tahsis edilen insanların faydalandığı bir mülk, bir eser, yaşadığı, Allah’ın kulları da ondan faydalandığı müddetçe, O müslüman yaşıyor demektir. Çünkü bunlar birer Sadaka-i Cariye’dir. Ecir ve sevabı akan bir su misali sahibine ulaşır.
Ecdadımız Memluktan, Selçuklulara, Beyliklerden, Osmanlıya, fakirlerin karınlarını doyuracakları aşhaneler, talebelerin barınacakları yurtlar, medreseler, hatta yolcuların istirahat edebilecekleri kervansaraylar inşa ettirerek, bunları millet hayırına vakfetmişlerdir.
Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlı döneminde gösterdi. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” Hadis-i Şerifini rehber edinen ecdadımız, her sahada olduğu gibi bu sahada da muazzam eserler bıraktılar. Vakıf eserleri ülkeyi bir baştan diğer başa bir ağ gibi ördü. Vakıflar, fakir tabakanın imdadına yetişmiş, maddi imkânları zayıf olanların, bu vakıflardan ihtiyaçlarını bedava temin etmeleri sebebiyle, cemiyette sınıflaşma ve dolayısı ile sınıf mücadelesi meydana gelmemiş, üstelik zenginden fakire merhamet, fakirden zengine de hürmet hissi kuvvetlenmiştir.
Evliya Çelebi, Belgrad’dan Bağdat’a gitmek üzere yola çıkan bir fakirin, yeme-içme dahil harcamasız, huzur içinde yolculuk yapabildiğini yazmaktadır. İşte gerçek seyahat hürriyeti budur. Oysa günümüzde parası olan gezebiliyor, parası olmayan gezemiyor. Evliya Çelebi, Osmanlılar zamanındaki bu vakıflardan bahsederken, yolcuların dağ başında misafir olup, bedavadan yiyip içtikten sonra, sabah kalkıp yine yollarına devam ettikleri bir vakıf kervansaraydan aynen şöyle bahseder. “Bu vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur, ortalık karardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar, kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde, kapıları açıp yolcuyu içeri alırlardı. Vakıflardan, hayvan sahibinin hayvanına yem, kendilerine de yemek çıkardı. Sabah olduğu zaman dualarla kapılar açılır, yolcular hazırlanırdı. Bu sırada kervansarayın misafirleri arasında dolaşan bir görevli bağırırdı.
- Ey! Ümmet-i Muhammed, maldan, candan, elbiseden eksiği olan var mı?
Bu soruya, kervansarayda misafir olan yolcular, cevap verirlerdi, bir ağızdan:
- Hiçbir eksiğimiz yoktur. Her şeyimiz tamamdır. Allah vakıf sahibinin hayırını kabul etsin. Hayatta ise selamet, vefat etmişse rahmet eylesin.
Kapılar açılır, o zaman görevliler:
- Öyleyse, Allah giden Ümmet-i Muhammed’e selametler, kalanlara ise rahatlıklar versin. Derlerdi.
Daha sonra kapıdan yolcuları uğurlayan kervansaray bekçileri:
- Ey ! Din kardeşlerimiz, Haydi, hak yardımcınız olsun, güle güle uğurla gidin, derlerdi.”
Altı asır rahatlıkla ve adaletle ayakta duran Osmanlının sırrı, Eğitimin ve ticaretin Vakıflar sistemi ile bedava ve yaygın ama köklü olmasındadır.
Tarihimizde vakıflar, milletimizin dayanışmasının ve yardımlaşmasının en iyi örneklerindendir. Gençlerimize bunu güzel örneklerini sergileyerek onların insanî duygularını geliştirmek ve kendi kültür tarihimizi, daha çok sevmelerini, kavramalarını sağlamak ve beklemek görevlerimiz arasındadır.
Tarihteki yapıda ve özellikte yaygın olmasa da aynı niyetle bugünde ülkemizde yeni vakıflar kurulmaktadır. Bu durum, Milletimizde düşünce ve sermaye olarak, vakıf fikrinin ve anlayışının hâlâ mevcut olduğunu göstermektedir.
Günümüz şartları ve ihtiyaçları değişse de Vakıf ihtiyacı değişmemiştir. Milletimiz içinde yaşattığı yardımlaşma duygusunu bugünde kurulan vakıflarla sürdürüyor.
Örnekler o kadar çok ki, hemen hatırıma geliverenleri saymak istiyorum.
1- Vatanın birliği bütünlüğü, milletimizin bölünmezliği, ebediliği uğrunda, görev yapan şanlı Mehmetçiğimizin geride kalanlarına hizmet etmek üzere kurulan Mehmetçik Vakfı,
2- Geleceğimiz, yarınlarımız, Yavrularımızın, ezelden ebede, Türk Milletinin devamını sağlayacak kültürde yetiştirilmek üzere maddi imkânlar sağlamak için, kurulan Milli Eğitim Vakfı,
3- Her yaşanılan mekânda ve belde de ihtiyacı olan herkesin her ihtiyaç duyduğu alanda, imdadına yetişmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları,
4- Cennet vatanımızın yine cennet olarak kalmasını sağlamak üzere, zihinlerde bu olguyu oluşturmak, ebedileştirmek üzereTema Vakfı,
5- Vakıf hizmetleri özelliğine haiz Kızılay ve Yeşilay,
6- Güzel Gerede’mizin güzel yarınlarda ezelden ebede, kültür köprüsü oluşturmak, gelecek nesillere daha güzel tanıtmak üzere kurulan, Gerkav, cümlenizden yardım bekliyorlar. Siz ilgi gösterirseniz, ayakta duracaklar. Hizmet bekleyenlere sizin hizmetinizi aktaracaklar. İşte Vakıflar bu niyetle, sadaka-i cariye sahibi olmak isteyen herkese hizmet aracıdır
Gerede’mizde de ihtiyaçlar değiştikçe ve geliştikçe Vakıflara ihtiyaç duyulmaktadır.
Vakıflar, kaynaşmanın, yardımlaşmanın, manevi hazzın, lezzetin adresi.
Ne mutlu buluşanlara, güzellikleri paylaşanlara ....
Türk Milletinin kaynaşmasında, toplumsallaşma, çimentosu, Vakıflarımız.
Adı üzerinde VAKIF: Bir kimsenin taşınır veya taşınmaz malını kendi isteği ile mülkünden çıkartarak, gelirini yine kendi isteği ile ihtiyaç sahiplerine harcanmak üzere ebediyen Allah rızası için ayırmasıdır. Yani bir malın sürekli olarak belli bir amaca tahsis edilmesi söz konusudur. Vakfedilen bir mal hibe edilemez, satılamaz, miras olarak bırakılamaz. Çünkü mülkiyeti Allah’ın rızasına ayrılmıştır.
Güzel ecdadımızın, asil Milletimizin, yaşantısına güzel görüntülerle giren İslâm Dini, kuralları ve emirleri ile yaşantısını şekillendirmiş. Ve Vakıflar da, kaynağını ve ilhamını yine İslâm Dininden almış. Vakfetmek suretiyle, Allah yoluna tahsis edilen insanların faydalandığı bir mülk, bir eser, yaşadığı, Allah’ın kulları da ondan faydalandığı müddetçe, O müslüman yaşıyor demektir. Çünkü bunlar birer Sadaka-i Cariye’dir. Ecir ve sevabı akan bir su misali sahibine ulaşır.
Ecdadımız Memluktan, Selçuklulara, Beyliklerden, Osmanlıya, fakirlerin karınlarını doyuracakları aşhaneler, talebelerin barınacakları yurtlar, medreseler, hatta yolcuların istirahat edebilecekleri kervansaraylar inşa ettirerek, bunları millet hayırına vakfetmişlerdir.
Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlı döneminde gösterdi. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” Hadis-i Şerifini rehber edinen ecdadımız, her sahada olduğu gibi bu sahada da muazzam eserler bıraktılar. Vakıf eserleri ülkeyi bir baştan diğer başa bir ağ gibi ördü. Vakıflar, fakir tabakanın imdadına yetişmiş, maddi imkânları zayıf olanların, bu vakıflardan ihtiyaçlarını bedava temin etmeleri sebebiyle, cemiyette sınıflaşma ve dolayısı ile sınıf mücadelesi meydana gelmemiş, üstelik zenginden fakire merhamet, fakirden zengine de hürmet hissi kuvvetlenmiştir.
Evliya Çelebi, Belgrad’dan Bağdat’a gitmek üzere yola çıkan bir fakirin, yeme-içme dahil harcamasız, huzur içinde yolculuk yapabildiğini yazmaktadır. İşte gerçek seyahat hürriyeti budur. Oysa günümüzde parası olan gezebiliyor, parası olmayan gezemiyor. Evliya Çelebi, Osmanlılar zamanındaki bu vakıflardan bahsederken, yolcuların dağ başında misafir olup, bedavadan yiyip içtikten sonra, sabah kalkıp yine yollarına devam ettikleri bir vakıf kervansaraydan aynen şöyle bahseder. “Bu vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur, ortalık karardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar, kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde, kapıları açıp yolcuyu içeri alırlardı. Vakıflardan, hayvan sahibinin hayvanına yem, kendilerine de yemek çıkardı. Sabah olduğu zaman dualarla kapılar açılır, yolcular hazırlanırdı. Bu sırada kervansarayın misafirleri arasında dolaşan bir görevli bağırırdı.
- Ey! Ümmet-i Muhammed, maldan, candan, elbiseden eksiği olan var mı?
Bu soruya, kervansarayda misafir olan yolcular, cevap verirlerdi, bir ağızdan:
- Hiçbir eksiğimiz yoktur. Her şeyimiz tamamdır. Allah vakıf sahibinin hayırını kabul etsin. Hayatta ise selamet, vefat etmişse rahmet eylesin.
Kapılar açılır, o zaman görevliler:
- Öyleyse, Allah giden Ümmet-i Muhammed’e selametler, kalanlara ise rahatlıklar versin. Derlerdi.
Daha sonra kapıdan yolcuları uğurlayan kervansaray bekçileri:
- Ey ! Din kardeşlerimiz, Haydi, hak yardımcınız olsun, güle güle uğurla gidin, derlerdi.”
Altı asır rahatlıkla ve adaletle ayakta duran Osmanlının sırrı, Eğitimin ve ticaretin Vakıflar sistemi ile bedava ve yaygın ama köklü olmasındadır.
Tarihimizde vakıflar, milletimizin dayanışmasının ve yardımlaşmasının en iyi örneklerindendir. Gençlerimize bunu güzel örneklerini sergileyerek onların insanî duygularını geliştirmek ve kendi kültür tarihimizi, daha çok sevmelerini, kavramalarını sağlamak ve beklemek görevlerimiz arasındadır.
Tarihteki yapıda ve özellikte yaygın olmasa da aynı niyetle bugünde ülkemizde yeni vakıflar kurulmaktadır. Bu durum, Milletimizde düşünce ve sermaye olarak, vakıf fikrinin ve anlayışının hâlâ mevcut olduğunu göstermektedir.
Günümüz şartları ve ihtiyaçları değişse de Vakıf ihtiyacı değişmemiştir. Milletimiz içinde yaşattığı yardımlaşma duygusunu bugünde kurulan vakıflarla sürdürüyor.
Örnekler o kadar çok ki, hemen hatırıma geliverenleri saymak istiyorum.
1- Vatanın birliği bütünlüğü, milletimizin bölünmezliği, ebediliği uğrunda, görev yapan şanlı Mehmetçiğimizin geride kalanlarına hizmet etmek üzere kurulan Mehmetçik Vakfı,
2- Geleceğimiz, yarınlarımız, Yavrularımızın, ezelden ebede, Türk Milletinin devamını sağlayacak kültürde yetiştirilmek üzere maddi imkânlar sağlamak için, kurulan Milli Eğitim Vakfı,
3- Her yaşanılan mekânda ve belde de ihtiyacı olan herkesin her ihtiyaç duyduğu alanda, imdadına yetişmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları,
4- Cennet vatanımızın yine cennet olarak kalmasını sağlamak üzere, zihinlerde bu olguyu oluşturmak, ebedileştirmek üzereTema Vakfı,
5- Vakıf hizmetleri özelliğine haiz Kızılay ve Yeşilay,
6- Güzel Gerede’mizin güzel yarınlarda ezelden ebede, kültür köprüsü oluşturmak, gelecek nesillere daha güzel tanıtmak üzere kurulan, Gerkav, cümlenizden yardım bekliyorlar. Siz ilgi gösterirseniz, ayakta duracaklar. Hizmet bekleyenlere sizin hizmetinizi aktaracaklar. İşte Vakıflar bu niyetle, sadaka-i cariye sahibi olmak isteyen herkese hizmet aracıdır
Gerede’mizde de ihtiyaçlar değiştikçe ve geliştikçe Vakıflara ihtiyaç duyulmaktadır.
Vakıflar, kaynaşmanın, yardımlaşmanın, manevi hazzın, lezzetin adresi.
Ne mutlu buluşanlara, güzellikleri paylaşanlara ....