imam-ı gazali [email protected] 23/12/2014
Büyük Hadis alimi, İslâm âlimlerinin en meşhurlarındandır. Soy ve nesep olarak Türk’tür. Büyük Selçukluların tarihteki misyonu gereği İslâma hizmette koruma ve yayma yanında mürekkep olma, ilim ehli olma görevini üstlendiğinin de delilidir.
Biz Horasan’ı Evliya ocağı olarak biliriz. Horasan Evliyaları tabiri, hepimizin bildiği kavramdır. İmam-ı Gazâli’de Horasan’ın Tûs vilayetinin Taberan köyünde doğmuştur. Daha çocuk yaşta babasını kaybeden Gazâli, Tûs’ta (Meşhed) Muhammed er-Rezekâni’den İlim tahsilinde bulundu. .
Cürcan’dan Tûs’a dönerken, yolculuk sırasında katıldığı kervanın önünü eşkiyalar kesti ve kafileyi tesirsiz hale getirerek tüm eşyaları gasp ettiler. Gasp edilen eşyalar arasında, ilim tahsilinden dönen Gazali’nin üç sene boyunca tuttuğu ders notları da vardı. Notlarının alınmasına çok üzülen Gazali, arkalarından koşarak, eşkiyalara yetişti ve eşkıya reisine yalvardı.
-- Ne olur, hiçbir işinize yaramayan ders notlarımı verin bana!
Eşkıya reisi: -- Notlarda neyin nesi? Nasıl şeyler? Niye yalvarıyorsun.
-- Onları öğrenmek için evimi terkettim, gurbetlere gittim, çok emek verdim. Benim öğrendiğim bilgiler o notlarda.
Eşkıya reisi: -- Bre gafil! Sen nasıl ilim tahsil ettiğini iddia edersin? Bu nice ilim okumaktır, verin şunun ilmini ilimsiz kalmasın.
Gazali, eşkıya reisinin verdiği bu cevabı ikaz kabul ederek, söz konusu notlarını, bir üç yıl daha emek vererek ezberledi. O hale geldi ki, notları tekrar ve hepsi alınsa, artık zararı olmazdı. Her yönüyle mükemmel bir alim oldu.
Tûs’tan Nişabur’a geçen Gazali, burada Cüveyni’den Akaid, Kelâm, Tefsir, Hadis, Mantık, Felsefe, Hendese ve Riyaziyat okuyarak icazet almıştır. Gazali bu ilimleri sadece öğrenmekle kalmamış, terimlerin derinliklerine nüfuz ederek, muarızlarıyla mücadele gücünü de elde etmiştir. Gazali, gerek ilmin ve gerekse ilim adamlarının koruyucusu olan büyük devlet adamı Nizam-ül Mülk ile yakınlık kurmuş, ilmi ve hukuki işlerinde müşavirlik yapmış, devletin idari ve siyasi politikalarına yön vermiştir. Nihayet Nizamiye Medresesi baş müderrisliğine tayin edildi. Gazali’nin ilmi şahsiyetinin oluşmasında yaşadığı Siyasi ortamın talebe ve hoca olarak çalıştığı Nizamiye Medreselerinin rolü çok büyüktür. Ehli sünnet akidesini korumak maksadıyla kurulmuş bulunan bu medreseler adeta devletin resmi politikasını yansıtan kurumlar mahiyetindedir.
Gazali, ahiret saadetini tatmak üzere hacca gider, oradan Şam’a gider. İhtiyaç duyduğu huzur ve sükunu ancak burada bulmuş ve ünlü İhya ül-Ulumiddin adlı eserini yazmıştır. İmam-ı Gazali Hazretleri, üçyüzbinden fazla Hadis-i Şerif’i ezbere biliyordu. İslâmın yirmi temel ilmi ile bunların yardımcıları olan fen ilimlerinde de söz sahibiydi.
Ömrünü İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmekle geçiren İmam-ı Gazali Hazretleri, 1111 senesi Cemazil-evvel ayının 14. Pazartesi günü, büyük kısmını zikir ve Kur’an-ı Kerim okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde, abdest tazeleyip namazını kıldı. Sonra yanındakilerden kefen istedi. Kefeni öpüp yüzüne sürdü,başına koydu ve dedi ki:
--- Ey benim Rabbim, malikim! Emrin başım, gözüm üzere olsun.
Sonra odasına girdi. İçeride, her zamankinden çok kaldı. Dışarı çıkmadı. Bunun üzerine, orada bulunanlardan üç kişi içeri girdiklerinde, İmam-ı Gazali Hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, ruhunu teslim ettiğini gördüler.
Başucunda da şu beyitleri yazıp bırakmıştı:
Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardaşlarıma:
Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim,
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
Sakın sanmayınız ki, ölüm, daim ölmektir,
O sadece bir evden, başka eve geçmektir.
Azığınızı alın ve yola hazırlanın,
Eğer aklınız varsa, başka şeye kanmayın!
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız,
Biz gittik, biliniz ki, sırada siz varsınız.
Yalvarırım Allah’a, kendime rahmet için,
Ve Rabbim dostlarıma çok merhamet eylesin.
Son sözüm olsun size, “ aleyküm selâm” dostlar!
Allah selamet versin, diyecek başka ne var?
O, bir kandil, O, bir nurlu ışık, hizmetleri ile hâlâ yolumuzu aydınlatıyor.
Allah rahmetini ziyade eylesin.
Biz Horasan’ı Evliya ocağı olarak biliriz. Horasan Evliyaları tabiri, hepimizin bildiği kavramdır. İmam-ı Gazâli’de Horasan’ın Tûs vilayetinin Taberan köyünde doğmuştur. Daha çocuk yaşta babasını kaybeden Gazâli, Tûs’ta (Meşhed) Muhammed er-Rezekâni’den İlim tahsilinde bulundu. .
Cürcan’dan Tûs’a dönerken, yolculuk sırasında katıldığı kervanın önünü eşkiyalar kesti ve kafileyi tesirsiz hale getirerek tüm eşyaları gasp ettiler. Gasp edilen eşyalar arasında, ilim tahsilinden dönen Gazali’nin üç sene boyunca tuttuğu ders notları da vardı. Notlarının alınmasına çok üzülen Gazali, arkalarından koşarak, eşkiyalara yetişti ve eşkıya reisine yalvardı.
-- Ne olur, hiçbir işinize yaramayan ders notlarımı verin bana!
Eşkıya reisi: -- Notlarda neyin nesi? Nasıl şeyler? Niye yalvarıyorsun.
-- Onları öğrenmek için evimi terkettim, gurbetlere gittim, çok emek verdim. Benim öğrendiğim bilgiler o notlarda.
Eşkıya reisi: -- Bre gafil! Sen nasıl ilim tahsil ettiğini iddia edersin? Bu nice ilim okumaktır, verin şunun ilmini ilimsiz kalmasın.
Gazali, eşkıya reisinin verdiği bu cevabı ikaz kabul ederek, söz konusu notlarını, bir üç yıl daha emek vererek ezberledi. O hale geldi ki, notları tekrar ve hepsi alınsa, artık zararı olmazdı. Her yönüyle mükemmel bir alim oldu.
Tûs’tan Nişabur’a geçen Gazali, burada Cüveyni’den Akaid, Kelâm, Tefsir, Hadis, Mantık, Felsefe, Hendese ve Riyaziyat okuyarak icazet almıştır. Gazali bu ilimleri sadece öğrenmekle kalmamış, terimlerin derinliklerine nüfuz ederek, muarızlarıyla mücadele gücünü de elde etmiştir. Gazali, gerek ilmin ve gerekse ilim adamlarının koruyucusu olan büyük devlet adamı Nizam-ül Mülk ile yakınlık kurmuş, ilmi ve hukuki işlerinde müşavirlik yapmış, devletin idari ve siyasi politikalarına yön vermiştir. Nihayet Nizamiye Medresesi baş müderrisliğine tayin edildi. Gazali’nin ilmi şahsiyetinin oluşmasında yaşadığı Siyasi ortamın talebe ve hoca olarak çalıştığı Nizamiye Medreselerinin rolü çok büyüktür. Ehli sünnet akidesini korumak maksadıyla kurulmuş bulunan bu medreseler adeta devletin resmi politikasını yansıtan kurumlar mahiyetindedir.
Gazali, ahiret saadetini tatmak üzere hacca gider, oradan Şam’a gider. İhtiyaç duyduğu huzur ve sükunu ancak burada bulmuş ve ünlü İhya ül-Ulumiddin adlı eserini yazmıştır. İmam-ı Gazali Hazretleri, üçyüzbinden fazla Hadis-i Şerif’i ezbere biliyordu. İslâmın yirmi temel ilmi ile bunların yardımcıları olan fen ilimlerinde de söz sahibiydi.
Ömrünü İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmekle geçiren İmam-ı Gazali Hazretleri, 1111 senesi Cemazil-evvel ayının 14. Pazartesi günü, büyük kısmını zikir ve Kur’an-ı Kerim okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde, abdest tazeleyip namazını kıldı. Sonra yanındakilerden kefen istedi. Kefeni öpüp yüzüne sürdü,başına koydu ve dedi ki:
--- Ey benim Rabbim, malikim! Emrin başım, gözüm üzere olsun.
Sonra odasına girdi. İçeride, her zamankinden çok kaldı. Dışarı çıkmadı. Bunun üzerine, orada bulunanlardan üç kişi içeri girdiklerinde, İmam-ı Gazali Hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, ruhunu teslim ettiğini gördüler.
Başucunda da şu beyitleri yazıp bırakmıştı:
Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardaşlarıma:
Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim,
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
Sakın sanmayınız ki, ölüm, daim ölmektir,
O sadece bir evden, başka eve geçmektir.
Azığınızı alın ve yola hazırlanın,
Eğer aklınız varsa, başka şeye kanmayın!
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız,
Biz gittik, biliniz ki, sırada siz varsınız.
Yalvarırım Allah’a, kendime rahmet için,
Ve Rabbim dostlarıma çok merhamet eylesin.
Son sözüm olsun size, “ aleyküm selâm” dostlar!
Allah selamet versin, diyecek başka ne var?
O, bir kandil, O, bir nurlu ışık, hizmetleri ile hâlâ yolumuzu aydınlatıyor.
Allah rahmetini ziyade eylesin.