mevlana [email protected] 13/12/2016
Her devirde yeni, her devirde okunan, her devirde sevilen, İlâhi aşkın doruğu, gönüllerin huzuru, umutsuzların umudu, sevgi durağı, ölümünün 739. Yılında Mevlâna Celaleddin-i Rumi bu haftaki konumuz.
Büyük mütefekkir ve mutasavvıf, Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, Horasan’da Belh şehrinde doğmuş, ünlü bir bilgin olan Sultan Bahaeddin Veled’in oğludur. Annesi Mümine Hatun’dur. Soylu Harzemşah Hükümdar ailesi ile akraba olan Mevlâna’nın babası, savaşların ve bazı menfi olayların tedirgin etmesi yüzünden, ana yurdunu terketmiş. Müritleri, hanımı ve oğlu ile birlikte İran, Suriye ve Irak’ta dolaşmış ve Anadolu’ya gelmiştir. Malatya ve Erzincan’dan sonra Karaman’a yerleşmiştir. Babası ile yaptığı seyahatler esnasında Şam’da bulunan İslâm âleminin büyük mutasavvıfı Muhittin-i Arabi Hazretleri, Mevlâna’nın parlak zeki gözlerine bakarak: “Fesuphanallah... Koca bir derya, küçük bir gölün arkasından gidiyor.”demekten kendini alamamıştır. Bu bilgin tarafından keşfedilen derya, babası ile dolaştığı yıllarda ilmini, “Sultanü'l Ulema” ünvanı ile ün yapmış babası Bahaeddin Veled'den almıştır.
Babasıyla Konya’ya, başkente davet edildiler, Sultan Alâaddin Keykubat tarafından. Konya’ya yerleşmelerinden kısa bir süre sonra Sultanü'l Ulemâ babası vefat etmiş, yerine dersleri oğlu Mevlâna vermeye başlamıştır. Öğrenme, öğretme devri olan bu uzun süreden sonra Şemsettin Tebriz’i ile tanışmış, bu iki kuvvetli şahsiyet, sohbetleriyle bilgi ve duygularını tamamlamışlardır. Böylece olgunluk çağına erişen Mevlâna, ilâhi bir aşk ve cezbe içinde yaşamış ve bu sürede büyük eserlerini vermeye başlamıştı.
Hakka ulaşma, sema ayininin estetik güzelliği yanı sıra barış duyguları içinde “Haktan alma, halka eğilme” duygularını kendisi sema ederken şiirlerini de söylemeye başlar.
Tabiat ve sınırsız dünya sevgisini, insan ve insanlık aşkı yaşayışa bağlanışını, kuvvetli bir görüş ve canlı bir hassasiyetle ifade eden şiirlerindeki didaktik unsur lirizmle yoğrulmuştur.
Mevlâna, devrinden önceki hayatı bize verdiği gibi, devrinin bütün inceliklerini de büyük bir sadakatle sunmaktadır. İnsani bir duyuş, görüşle geleceği duyar, sezer, görür ve insanlığa gösterir. Mevlâna, vücut bulmuş bir vecd ve heyecandır.
Mevlâna, şiirlerini aşkla beslemiş, gerçek ilhamla Allah’a aşkla bağlanmıştır. “Aşk geldi, damarımda, derimde kan kesildi, beni benden aldı, sevgiyle doldurdu. Benden kalan yalnız bir isim, ondan ötesi hep o...” diyen Mevlâna, Allah’a aşık olmuş ve “Aşksız olma ki ölü olmayasın, aşkta öl ki diri kalasın” demiştir. Bu vuslat potası içinde Mevlâna pişmiş, yanmış ve kendinden geçmiştir.
“Handım, piştim, yandım” diye hayatını özetleyen büyük insan, Allah aşkının herşeyin üstünde olduğunu, herşeyin sonunun ona vardığını söyler.
İnsanlığın 21.Yy.’ a gittiği bu devirde bile, ılık bir umut ve sevgi güneşi olarak Türk düşünürü Hz. Mevlâna, insan sevgisini ülkeleri aşarak yaşatmıştır.
Gel, yine gel,
Ne olursan ol, gel.
İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta,
İster yüz kere tövbe etmiş ol,
İster yüz kere bozmuş ol, tövbeni.
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,
Nasılsan öyle gel . . .
Yetmişiki milleti büyük bir aşk ve vecd içinde kendisine çeken Mevlâna Hazretleri, her geçen gün daha çok aranıp sevilmekte ve hâlâ gönülleri alevlendirmeye devam etmektedir.
Mevlâna’ya göre, tasavvuf erbabı katında önemli olan Allah’ı (c.c.) bilen kâlp’tir. Kâlp, iman ve bilgi ile aydınlanmalıdır. Çünkü kâlpten daha aziz bir şey yoktur. Bir Hadis-i Kutsinin anlamı şöyledir: “ Kâbe-i Muazzama Hz. İbrahim’in yapısıdır. Gönül, Allah-ü Teâlâ’nın namazgâhıdır. Bir gönül yıkmak, 70 defa Kâbe yıkmak kadar günahtır.”
İlâhi aşk için çok güzel şeyler söylenmesi hemen bütün mutasavvıf velilerin, şairlerin, yazarların, tarikat mensuplarının geleneklerindendir. Onun için: “Aşk, keşif ehlinin cezbesi, şehidin cesareti, velinin imanı, âhlak olgunluğu ve manevi birliğin temelidir.” demişlerdir.
MEVLÂNA : Fikirleriyle ve şiirleriyle, susuz gönüllere pınarlar akıtan, insanlığın sulh ve sükuna, hürriyete, karşılıklı güven ve sevgiye, ezeli dostluk ve kardeşliğe, gerçek inanca olan özlemini dile getiren bir Türk büyüğü olarak her geçen gün daha çok sevilmekte ve sayılmaktadır.
Cenaze törenine bütün Konya halkı ve Devlet büyükleri katıldı. O, asırlardır Rahmetle yad ediliyor. Mevlâna için yaptırılan ve Konya’nın sembolü durumundaki yeşil türbe bir şehadet parmağı misali, O’nun Allah ve insan sevgisinin abideleşmiş simgesidir, bugün.
Mevlâna’nın insan sevgisini birkaç cümle ile anlatmaya çalıştık.
Kovamızı ummana daldırdık, ancak ondan bir kaç damla alabildik,
sizlere serpebildi isek ne mutlu bizlere..
Büyük mütefekkir ve mutasavvıf, Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, Horasan’da Belh şehrinde doğmuş, ünlü bir bilgin olan Sultan Bahaeddin Veled’in oğludur. Annesi Mümine Hatun’dur. Soylu Harzemşah Hükümdar ailesi ile akraba olan Mevlâna’nın babası, savaşların ve bazı menfi olayların tedirgin etmesi yüzünden, ana yurdunu terketmiş. Müritleri, hanımı ve oğlu ile birlikte İran, Suriye ve Irak’ta dolaşmış ve Anadolu’ya gelmiştir. Malatya ve Erzincan’dan sonra Karaman’a yerleşmiştir. Babası ile yaptığı seyahatler esnasında Şam’da bulunan İslâm âleminin büyük mutasavvıfı Muhittin-i Arabi Hazretleri, Mevlâna’nın parlak zeki gözlerine bakarak: “Fesuphanallah... Koca bir derya, küçük bir gölün arkasından gidiyor.”demekten kendini alamamıştır. Bu bilgin tarafından keşfedilen derya, babası ile dolaştığı yıllarda ilmini, “Sultanü'l Ulema” ünvanı ile ün yapmış babası Bahaeddin Veled'den almıştır.
Babasıyla Konya’ya, başkente davet edildiler, Sultan Alâaddin Keykubat tarafından. Konya’ya yerleşmelerinden kısa bir süre sonra Sultanü'l Ulemâ babası vefat etmiş, yerine dersleri oğlu Mevlâna vermeye başlamıştır. Öğrenme, öğretme devri olan bu uzun süreden sonra Şemsettin Tebriz’i ile tanışmış, bu iki kuvvetli şahsiyet, sohbetleriyle bilgi ve duygularını tamamlamışlardır. Böylece olgunluk çağına erişen Mevlâna, ilâhi bir aşk ve cezbe içinde yaşamış ve bu sürede büyük eserlerini vermeye başlamıştı.
Hakka ulaşma, sema ayininin estetik güzelliği yanı sıra barış duyguları içinde “Haktan alma, halka eğilme” duygularını kendisi sema ederken şiirlerini de söylemeye başlar.
Tabiat ve sınırsız dünya sevgisini, insan ve insanlık aşkı yaşayışa bağlanışını, kuvvetli bir görüş ve canlı bir hassasiyetle ifade eden şiirlerindeki didaktik unsur lirizmle yoğrulmuştur.
Mevlâna, devrinden önceki hayatı bize verdiği gibi, devrinin bütün inceliklerini de büyük bir sadakatle sunmaktadır. İnsani bir duyuş, görüşle geleceği duyar, sezer, görür ve insanlığa gösterir. Mevlâna, vücut bulmuş bir vecd ve heyecandır.
Mevlâna, şiirlerini aşkla beslemiş, gerçek ilhamla Allah’a aşkla bağlanmıştır. “Aşk geldi, damarımda, derimde kan kesildi, beni benden aldı, sevgiyle doldurdu. Benden kalan yalnız bir isim, ondan ötesi hep o...” diyen Mevlâna, Allah’a aşık olmuş ve “Aşksız olma ki ölü olmayasın, aşkta öl ki diri kalasın” demiştir. Bu vuslat potası içinde Mevlâna pişmiş, yanmış ve kendinden geçmiştir.
“Handım, piştim, yandım” diye hayatını özetleyen büyük insan, Allah aşkının herşeyin üstünde olduğunu, herşeyin sonunun ona vardığını söyler.
İnsanlığın 21.Yy.’ a gittiği bu devirde bile, ılık bir umut ve sevgi güneşi olarak Türk düşünürü Hz. Mevlâna, insan sevgisini ülkeleri aşarak yaşatmıştır.
Gel, yine gel,
Ne olursan ol, gel.
İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta,
İster yüz kere tövbe etmiş ol,
İster yüz kere bozmuş ol, tövbeni.
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,
Nasılsan öyle gel . . .
Yetmişiki milleti büyük bir aşk ve vecd içinde kendisine çeken Mevlâna Hazretleri, her geçen gün daha çok aranıp sevilmekte ve hâlâ gönülleri alevlendirmeye devam etmektedir.
Mevlâna’ya göre, tasavvuf erbabı katında önemli olan Allah’ı (c.c.) bilen kâlp’tir. Kâlp, iman ve bilgi ile aydınlanmalıdır. Çünkü kâlpten daha aziz bir şey yoktur. Bir Hadis-i Kutsinin anlamı şöyledir: “ Kâbe-i Muazzama Hz. İbrahim’in yapısıdır. Gönül, Allah-ü Teâlâ’nın namazgâhıdır. Bir gönül yıkmak, 70 defa Kâbe yıkmak kadar günahtır.”
İlâhi aşk için çok güzel şeyler söylenmesi hemen bütün mutasavvıf velilerin, şairlerin, yazarların, tarikat mensuplarının geleneklerindendir. Onun için: “Aşk, keşif ehlinin cezbesi, şehidin cesareti, velinin imanı, âhlak olgunluğu ve manevi birliğin temelidir.” demişlerdir.
MEVLÂNA : Fikirleriyle ve şiirleriyle, susuz gönüllere pınarlar akıtan, insanlığın sulh ve sükuna, hürriyete, karşılıklı güven ve sevgiye, ezeli dostluk ve kardeşliğe, gerçek inanca olan özlemini dile getiren bir Türk büyüğü olarak her geçen gün daha çok sevilmekte ve sayılmaktadır.
Cenaze törenine bütün Konya halkı ve Devlet büyükleri katıldı. O, asırlardır Rahmetle yad ediliyor. Mevlâna için yaptırılan ve Konya’nın sembolü durumundaki yeşil türbe bir şehadet parmağı misali, O’nun Allah ve insan sevgisinin abideleşmiş simgesidir, bugün.
Mevlâna’nın insan sevgisini birkaç cümle ile anlatmaya çalıştık.
Kovamızı ummana daldırdık, ancak ondan bir kaç damla alabildik,
sizlere serpebildi isek ne mutlu bizlere..