kaybolan mesleklerimiz: "ÇORAPÇILIK" [email protected] 01/06/2015
Temel giyim ihtiyaç maddelerinden biri olan çorap, sadece bir örtünme malzemesi olmayıp insan sağlığı açısından da son derece önemli bir giysidir. Çorap, insanın hayatı boyunca çok sayıda tükettiği ve kullandığı giyim eşyaları arasında ömrü en kısa olanıdır. Günümüze göre değişik doku ve şekillerde de olsa çorap tarihi çok eskilere dayanmaktadır.
Çorap tarihi incelendiğinde İlk yazılı kaynaklarda, eski yunan şair Heseidos (İ.Ö 8 yy.) hayvan kılından örülen bir ayakkabı astarından (Piloi) bahseder. Ayrıca MÖ 5.yüzyılda Altay Pazırık Kurgan'ında bulunan keçe çoraplar, Türklerde çorap geleneğinin çok eskilere dayalı olduğunu kanıtlar. MS 2. yüzyıldan başlayarak keçe ya da hayvan postundan kesilerek dikilen, ama esnek olmayan çorap benzeri giyeceklerin üretildiği de biliniyor. Anadolu kültüründeki çorapların benzerlerini ise Balkan ülkelerinde, Türkmenistan’da, Yunanistan’da, sürüleriyle yaşayıp oradan oraya dolaşan topluluklarda da görebiliyoruz. Türkçe’deki çorap sözcüğü ise Farsça kökenlidir. ‘Gorab’ sözcüğü, Arapça’ya ‘curap’, buradan Türkçe’ye ise ‘çorap’ olarak geçer ve Balkan diline de girer. Türkmenistan’da ise çoraba ‘ceşka’ adı verilir.
Anadolu’nun muhtelif yerlerinde olduğu gibi Gerede’de de hepimizin aşina olduğu elde örülen, motifli, malzemesi yün veya pamuk iplik olan çorapları; ninelerimiz, annelerimiz, hanım kızlarımız duygularını hünerleri ile birleştirerek kuşaktan kuşağa ortak kültürel motifleri katarak örmüşlerdir. Örerken beş küçük şiş kullanılmışlardır. Bunlar yaklaşık 10-15 cm uzunluğunda bir ucu çengelli çelikten yapılmış şişlerdir. Düz demir çubuklar eğe ve zımparanın yardımıyla pürüzsüz yuvarlak hale getiriliyor ve ucuna eğe ardımı ile çengel şekli veriliyordu. Şişin ucundaki çengel sayesinde daha hızlı çorap örülmekte idi. Çorabın ana malzemesi olan kuzu yünü ve krem renginde olan bu yünler çorap için kullanılırken, motifler için renkli yün veya sentetik iplik kullanılmakta idi. Yıllar yüzyıllar boyu çorap ihtiyacı, elde örülen çoraplarla karşılandı.
Bu eşsiz birikim ve güzellik devam ederken Avrupa’dan Ülkemize çorap makineleri girdi. Hızla artan talebi karşılamak üzere büyük şehirlerden küçük yerleşim yerlerine doğru bu alanda kolay çalışan ve çabuk öğrenilen üstelik tek kişilik makineler daha kolay benimsendi. Kendiliğinden ferdi girişimcilik gelişti. 1950’den 1960’a kadar hızla yayıldı. Ta ki 1975’e kadar. 1975’ten itibaren piyasaya giren firmaların fabrika çorabı bu yerel makine çorap işinin önünü kesti. Giderek azalan talep, malzeme ve ip teminin zorlaşması bu işi yapan aileleri azalttı. Bugün hala makinelerinin başında çorap örenler bu işi ihtiyaçtan değil sadece alışkanlık ve sevdikleri için yapmaktadırlar.
Demirciler Mahallesi Ankara Caddesindeki Kaymakçıların Bahire Hanım, İstanbul’dan temin edip evinden Çorap Makinesi ve malzemesi satarmış ve üstelik makineyi alanlara birde eğitim verirmiş. Annemden edindiğim ve hatırladığı kadarıyla evinde makinede çorap ören başta Annem Seher İNCE ve mahalle büyükleri Hacı Huri Bilge, Sevim Değirmenci, Zehra Özalpli, Zeliha Yıldız idi. Diğer mahallelerde de evlerde makinede çorap örüldüğünü düşünürsek başlı başına bir sektör yaratılmış ve seri bir üretim günümüz çorap endüstrisinin öncüsü sayılabilecek tarzda düzgün modern titiz bir şekilde üretiliyordu. Çorap örenler için merkez arastada esnaf malzeme ve pamuk ipliği topu bulunduruyor, bazen yetiştirilemediği bile oluyordu. Bu kadar çok çorap ise kendisine bir pazar oluşturmuştu. Evde bir hafta boyunca örülüp hazırlanan çoraplar cumartesi günü pazara, bayanlardan oluşan çorap pazarına satış için çıkardı. Ayrıca bütün bir yıl çorap örüp panayırdaki çorap pazarına hazırlanan acelesi olmayan çorap örücüsü bayanlar da vardı. Toptan çorap alıcıları ve satıcıları da vardı. Çorap satan evler bu satıcıları biliyor ve piyasaya ve güvene dayalı bir alışveriş düzeni kurulmuştu. Çorap alıcıları haftanın belirli bir günü çorap için gelir. Duruma ve evin tutumuna göre peşin veya satınca vermek üzere veresiye çorapları alırdı. Çoraplar, Devrek, Bartın, Çaycuma, Amasra, Karabük, Çerkeş gibi talebin yoğun olduğu yerlerde pazarlarda veya mağazalarda alıcıya ulaşırdı. Koçumlarlı Ahmet Yıldız ve İhsan Yıldız bunlardan sadece bir kaçı idi.
Bundan 50-60 yıl önce çorap üretimi elde ve mekanik çorap makineleriyle yapılmaktaydı. Hemen hemen yurdun her bölgesinde evlerde geleneksel yöntemlerle üretilen çoraplar çarşı pazarlarda tüketim için satılıyordu. Bugün bu tip çorap üretimi az olmakla birlikte hala devam ediyor. Ama şimdilerde eskiye dönüş, el sanatlarının öne çıkması, el örgüsü çoraplar daha revaçta, yeter ki olsun ve örülsün, alıcısız kalmıyor.
Her şey zamana bağlı değişime uğruyor. Gerede’de 1950 ile 1970 yılları arasında doğanlar günümüze erişenler evlerinde veya komşu evlerde çorap makinesinde çorap örüldüğünü bilir. Hatta çoğu o çorapları giydi. İşte bu nesil, hafızasında taşıdığı hayata dair bu zengin birikimi geleceğe taşımak anlamında -Gerede’ye ait kültür değerlerimizin dünden bugüne ana parçalarıdan olan- Çorapçılık unutulmaması için anlatılmalı, yazılmalı, nostaljik de olsa yaşatılması için formüller bulmalıdır. Kurulması gereken şehir müzesinde, makinesi başında çoraplarıyla bir büyüğümüz temsil edilmeli. Aslına uygun olarak sergilenme imkânı yaratılmalıdır.
Bize başkalık kazandıran zengin değerlerimizin yaşatılması dileklerimle…
Özdemir İNCE
Araştırmacı – Tarihçi
[email protected]
Çorap tarihi incelendiğinde İlk yazılı kaynaklarda, eski yunan şair Heseidos (İ.Ö 8 yy.) hayvan kılından örülen bir ayakkabı astarından (Piloi) bahseder. Ayrıca MÖ 5.yüzyılda Altay Pazırık Kurgan'ında bulunan keçe çoraplar, Türklerde çorap geleneğinin çok eskilere dayalı olduğunu kanıtlar. MS 2. yüzyıldan başlayarak keçe ya da hayvan postundan kesilerek dikilen, ama esnek olmayan çorap benzeri giyeceklerin üretildiği de biliniyor. Anadolu kültüründeki çorapların benzerlerini ise Balkan ülkelerinde, Türkmenistan’da, Yunanistan’da, sürüleriyle yaşayıp oradan oraya dolaşan topluluklarda da görebiliyoruz. Türkçe’deki çorap sözcüğü ise Farsça kökenlidir. ‘Gorab’ sözcüğü, Arapça’ya ‘curap’, buradan Türkçe’ye ise ‘çorap’ olarak geçer ve Balkan diline de girer. Türkmenistan’da ise çoraba ‘ceşka’ adı verilir.
Anadolu’nun muhtelif yerlerinde olduğu gibi Gerede’de de hepimizin aşina olduğu elde örülen, motifli, malzemesi yün veya pamuk iplik olan çorapları; ninelerimiz, annelerimiz, hanım kızlarımız duygularını hünerleri ile birleştirerek kuşaktan kuşağa ortak kültürel motifleri katarak örmüşlerdir. Örerken beş küçük şiş kullanılmışlardır. Bunlar yaklaşık 10-15 cm uzunluğunda bir ucu çengelli çelikten yapılmış şişlerdir. Düz demir çubuklar eğe ve zımparanın yardımıyla pürüzsüz yuvarlak hale getiriliyor ve ucuna eğe ardımı ile çengel şekli veriliyordu. Şişin ucundaki çengel sayesinde daha hızlı çorap örülmekte idi. Çorabın ana malzemesi olan kuzu yünü ve krem renginde olan bu yünler çorap için kullanılırken, motifler için renkli yün veya sentetik iplik kullanılmakta idi. Yıllar yüzyıllar boyu çorap ihtiyacı, elde örülen çoraplarla karşılandı.
Bu eşsiz birikim ve güzellik devam ederken Avrupa’dan Ülkemize çorap makineleri girdi. Hızla artan talebi karşılamak üzere büyük şehirlerden küçük yerleşim yerlerine doğru bu alanda kolay çalışan ve çabuk öğrenilen üstelik tek kişilik makineler daha kolay benimsendi. Kendiliğinden ferdi girişimcilik gelişti. 1950’den 1960’a kadar hızla yayıldı. Ta ki 1975’e kadar. 1975’ten itibaren piyasaya giren firmaların fabrika çorabı bu yerel makine çorap işinin önünü kesti. Giderek azalan talep, malzeme ve ip teminin zorlaşması bu işi yapan aileleri azalttı. Bugün hala makinelerinin başında çorap örenler bu işi ihtiyaçtan değil sadece alışkanlık ve sevdikleri için yapmaktadırlar.
Demirciler Mahallesi Ankara Caddesindeki Kaymakçıların Bahire Hanım, İstanbul’dan temin edip evinden Çorap Makinesi ve malzemesi satarmış ve üstelik makineyi alanlara birde eğitim verirmiş. Annemden edindiğim ve hatırladığı kadarıyla evinde makinede çorap ören başta Annem Seher İNCE ve mahalle büyükleri Hacı Huri Bilge, Sevim Değirmenci, Zehra Özalpli, Zeliha Yıldız idi. Diğer mahallelerde de evlerde makinede çorap örüldüğünü düşünürsek başlı başına bir sektör yaratılmış ve seri bir üretim günümüz çorap endüstrisinin öncüsü sayılabilecek tarzda düzgün modern titiz bir şekilde üretiliyordu. Çorap örenler için merkez arastada esnaf malzeme ve pamuk ipliği topu bulunduruyor, bazen yetiştirilemediği bile oluyordu. Bu kadar çok çorap ise kendisine bir pazar oluşturmuştu. Evde bir hafta boyunca örülüp hazırlanan çoraplar cumartesi günü pazara, bayanlardan oluşan çorap pazarına satış için çıkardı. Ayrıca bütün bir yıl çorap örüp panayırdaki çorap pazarına hazırlanan acelesi olmayan çorap örücüsü bayanlar da vardı. Toptan çorap alıcıları ve satıcıları da vardı. Çorap satan evler bu satıcıları biliyor ve piyasaya ve güvene dayalı bir alışveriş düzeni kurulmuştu. Çorap alıcıları haftanın belirli bir günü çorap için gelir. Duruma ve evin tutumuna göre peşin veya satınca vermek üzere veresiye çorapları alırdı. Çoraplar, Devrek, Bartın, Çaycuma, Amasra, Karabük, Çerkeş gibi talebin yoğun olduğu yerlerde pazarlarda veya mağazalarda alıcıya ulaşırdı. Koçumlarlı Ahmet Yıldız ve İhsan Yıldız bunlardan sadece bir kaçı idi.
Bundan 50-60 yıl önce çorap üretimi elde ve mekanik çorap makineleriyle yapılmaktaydı. Hemen hemen yurdun her bölgesinde evlerde geleneksel yöntemlerle üretilen çoraplar çarşı pazarlarda tüketim için satılıyordu. Bugün bu tip çorap üretimi az olmakla birlikte hala devam ediyor. Ama şimdilerde eskiye dönüş, el sanatlarının öne çıkması, el örgüsü çoraplar daha revaçta, yeter ki olsun ve örülsün, alıcısız kalmıyor.
Her şey zamana bağlı değişime uğruyor. Gerede’de 1950 ile 1970 yılları arasında doğanlar günümüze erişenler evlerinde veya komşu evlerde çorap makinesinde çorap örüldüğünü bilir. Hatta çoğu o çorapları giydi. İşte bu nesil, hafızasında taşıdığı hayata dair bu zengin birikimi geleceğe taşımak anlamında -Gerede’ye ait kültür değerlerimizin dünden bugüne ana parçalarıdan olan- Çorapçılık unutulmaması için anlatılmalı, yazılmalı, nostaljik de olsa yaşatılması için formüller bulmalıdır. Kurulması gereken şehir müzesinde, makinesi başında çoraplarıyla bir büyüğümüz temsil edilmeli. Aslına uygun olarak sergilenme imkânı yaratılmalıdır.
Bize başkalık kazandıran zengin değerlerimizin yaşatılması dileklerimle…
Özdemir İNCE
Araştırmacı – Tarihçi
[email protected]