manevi vatan "türkçe" [email protected] 20/09/2016
“ Bu dil ağzımda annemin sütü gibidir.” diyen Yahya Kemal; o saf ve temiz Türkçe’yi mısralarına yerleştirirken, Türkçe’ye yön veren dil anlayışıyla da edebiyatımızın mihenk taşlarından olmuştur. O, her fırsatta dilin önemini ortaya koymuştur. Peki biz şimdilerde dilimiz için ne kadar çalışıyor, önemini ne kadar ortaya koyuyoruz? Hangimiz ‘Türkçe ağzımızda annemizin sütü gibidir.’ diyebilir ya da kaçımız buna cesaret edebilir?
Kıymetini bilmediğimiz, önemini kavrayamadığımız Türkçe’mizin bugünkü durumunu bile idrak etmekten aciziz, kimse bu kötüye gidişe dur diyemiyor. Oysa kendi sade Türkçe’sini kullanarak ve koruyarak zirveleşen dilcilerimizle Türkçe de zirveleşecektir. Nasıl ki bayrağımız siyasi bağımsızlık sembolümüz, nasıl ki Türk lirası ekonomik bağımsızlık sembolümüzse, Türkçe’miz de kültürel bağımsızlığımızın sembolüdür. Türk ülkesi tarihi vatan ise Türk dili de manevi vatandır.
Dilimizi korumayı vatan ve istiklâli korumakla bir tutan M.K.ATATÜRK yaşasaydı acaba Türk Dili’nin bugün içinde bulunduğu durum hakkında ne düşünürdü ? Zira onun şu sözünden ne düşünebileceğini kestirmek mümkündür: “Milletin çok açık vasıflarından biri dildir. Türk Milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve behelmehal Türkçe konuşmalıdır. Gençler ve siyasi-içtimaî Türk kuruluşları bu durum karşısında duygusuz kalırlarsa en aşağı yüzyıldan beri devam ede gelen bu durum daha yüzlerce yıl devam edebilir! Bunun neticesi ne olur? Herhangi bir felaket gününde bu insanlar başka dille konuşan insanlarla el ele vererek aleyhimizde hareket edebilirler.” Ulu Önderin bu sözünde de Gençliğe Hitabesinde de belirttiği hususlar birer birer gerçekleşiyor ve hâlâ ne yazık ki lisan fikri, kafalarımızda kutsîleşemiyor.
Anayasamızın 3.maddesinde de belirtildiği gibi “Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir.” Dilini korumak da bu milletin ve devletin Türk ecdadına olan borcudur. Fakat ne ihmaldir ki bugün Türk dili harcanmakta, aşağılanmakta, kendi yurdunda garip bırakılmaktadır. Artık yabancı dillerin dilimiz üzerinde ki etkisi kelime boyutuyla kalmayıp, gramer yapısına kadar nüfuz etmiştir. Kültürel boyutuyla da sömürgeleştiğimiz bir dönemde dilimizin de bu süreçten geçmesi kaçınılmazdır.
Ağustosları bizler çok iyi biliriz. Bir şanlı Ağustosta bozguna uğrattığımız düşmanı, 9 Eylül’de yurttan tamamen attığımız şerefli günleri unutmadığımız gibi; ordusunu yitiren bir milletin yeniden toplanabileceği, yeni bir ordu kurabileceği, ancak dilini yitiren bir milletin millet olma vasfını yitirmiş olacağını da unutmamalıyız. Çünkü dil demek, millet demek; millet demek, devlet demektir. Dile sahip çıkmak ise devlete sahip çıkmak demektir.
Millet olarak varlığımızın devamı gök kubbemizde ses bayrağımız Türkçe’nin yankılanmasına, beyaz ay yıldızlı al bayrağımızın dalgalanmasına, bağlıdır.
Unutmayalım M. K. ATATÜRK diyor ki: “ Ülkesini ve yüksek İstiklâlini korumasını bilen Türk Milleti, Dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir.”
Türkçe ağzımızın tadıdır. Allah ağzımızın tadını bozdurtmasın.
Kıymetini bilmediğimiz, önemini kavrayamadığımız Türkçe’mizin bugünkü durumunu bile idrak etmekten aciziz, kimse bu kötüye gidişe dur diyemiyor. Oysa kendi sade Türkçe’sini kullanarak ve koruyarak zirveleşen dilcilerimizle Türkçe de zirveleşecektir. Nasıl ki bayrağımız siyasi bağımsızlık sembolümüz, nasıl ki Türk lirası ekonomik bağımsızlık sembolümüzse, Türkçe’miz de kültürel bağımsızlığımızın sembolüdür. Türk ülkesi tarihi vatan ise Türk dili de manevi vatandır.
Dilimizi korumayı vatan ve istiklâli korumakla bir tutan M.K.ATATÜRK yaşasaydı acaba Türk Dili’nin bugün içinde bulunduğu durum hakkında ne düşünürdü ? Zira onun şu sözünden ne düşünebileceğini kestirmek mümkündür: “Milletin çok açık vasıflarından biri dildir. Türk Milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve behelmehal Türkçe konuşmalıdır. Gençler ve siyasi-içtimaî Türk kuruluşları bu durum karşısında duygusuz kalırlarsa en aşağı yüzyıldan beri devam ede gelen bu durum daha yüzlerce yıl devam edebilir! Bunun neticesi ne olur? Herhangi bir felaket gününde bu insanlar başka dille konuşan insanlarla el ele vererek aleyhimizde hareket edebilirler.” Ulu Önderin bu sözünde de Gençliğe Hitabesinde de belirttiği hususlar birer birer gerçekleşiyor ve hâlâ ne yazık ki lisan fikri, kafalarımızda kutsîleşemiyor.
Anayasamızın 3.maddesinde de belirtildiği gibi “Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir.” Dilini korumak da bu milletin ve devletin Türk ecdadına olan borcudur. Fakat ne ihmaldir ki bugün Türk dili harcanmakta, aşağılanmakta, kendi yurdunda garip bırakılmaktadır. Artık yabancı dillerin dilimiz üzerinde ki etkisi kelime boyutuyla kalmayıp, gramer yapısına kadar nüfuz etmiştir. Kültürel boyutuyla da sömürgeleştiğimiz bir dönemde dilimizin de bu süreçten geçmesi kaçınılmazdır.
Ağustosları bizler çok iyi biliriz. Bir şanlı Ağustosta bozguna uğrattığımız düşmanı, 9 Eylül’de yurttan tamamen attığımız şerefli günleri unutmadığımız gibi; ordusunu yitiren bir milletin yeniden toplanabileceği, yeni bir ordu kurabileceği, ancak dilini yitiren bir milletin millet olma vasfını yitirmiş olacağını da unutmamalıyız. Çünkü dil demek, millet demek; millet demek, devlet demektir. Dile sahip çıkmak ise devlete sahip çıkmak demektir.
Millet olarak varlığımızın devamı gök kubbemizde ses bayrağımız Türkçe’nin yankılanmasına, beyaz ay yıldızlı al bayrağımızın dalgalanmasına, bağlıdır.
Unutmayalım M. K. ATATÜRK diyor ki: “ Ülkesini ve yüksek İstiklâlini korumasını bilen Türk Milleti, Dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir.”
Türkçe ağzımızın tadıdır. Allah ağzımızın tadını bozdurtmasın.